Bu yazıyı yazdığım kapalı haziran günü, bir yaz günü olmaktan çok uzak. Teoride bir yaz günü, ancak pratikte kışlık pijamaları çekmeceden çıkartma hissi uyandıran eylül ayı sonlarında bir gün gibi… Yazın geç gelmesinin insanlarda yarattığı keyifsizlik henüz tatile gidememelerinden, denize, havuza girememelerinden dolayı mıdır? Aslında günümüzde, özellikle de çalışan insanların tatil günleri, bayram günleri, yazlıkları varsa taşınma günleri işlerine ve çocuklarının okuluna göre çoktan belli. Benim için yazın geç gelmesinin yarattığı huzursuzluk, ilkokula başladığım ilk seneden beri yaz ile özgürlük hissini bağdaştırmam ve bilinçaltında özgürlük hissinin gecikmesinden dolayı…
***
İlkokul birinci sınıftan beri karne günü, benim için özgürlüğün başladığı gündür. Çocukluğumda, sanki bütün sınıf derin bir yastaymış gibi giydirilen, çocukların çocukluklarını solduran siyah önlük ve beyaz yakadan kurtulma günüdür. Okulun bittiği zaman havalar otomatik olarak sıcaktır. Hatta okulun son iki haftası bile yaz denebilecek ısıdadır. Karne alındığı anda yaz başlar, özgürlük başlar. Hele de ada vapuruna binip Büyükada’ya taşındığımız o gün, özgürlüğün ilk günüdür. Yaz arkadaşlarının, bisikletin, ebeveynsiz sokağa çıkma izninin ilk günüdür. Dokuz ay aradan sonra İskele’de saatin altındaki ilk buluşma, büyük yaşlarda gidilen en güzel gece kulübünden daha büyük bir heyecan verir o yaşta. Yazlıkçılar için dokuz ay görmedikleri esnafla buluşma da çok güzeldir; en azından o senelerde herkesin tanıdığı manav ve bakkallar, sandviçleriyle ünlü şarküteriler, Büyükada’nın ünlü patates köftecisi, lale şeklinde ev yapımı dondurmalarıyla ünlü seyyar dondurmacı… Bunlar hepsi yazdır, yazındır.
Maviye, o güneşin etkisiyle ışıldayan tuzlu denize kavuşmak ise benim için hala bu yaşta en büyük özgürlüktür. İnsanın ruhuna iyi gelir. En sportif olmayan insanı bile çaktırmadan hareket ettirir. Denize kadar yürümek, deniz kenarında yürüyüş yapmak, yüzmek, sörf yapmak bence spor yapmıyormuş gibi hissettirdiği için en sevilen sporlardır. Daha spor gibi hissedilen sporlar bile yazın daha güzeldir; ormanda yürümek, bisiklete binmek gibi. Suni havalandırmalı spor salonları yerine açık havada yapılmalarından olsa gerek, daha özgür hissettirir. Yaz güzeldir; denize girmek, balkonda bir kahve içmek, parka gitmek, ormana gitmek, piknik yapmak, sahilde bir yürüyüş yapmak, yolda rastladığımız seyyar dondurmacı için “alsam mı, almasam mı?” muhasebesi yapmak bile güzeldir.
***
Yazın en güzel yönlerinden biri son yıllarda kişisel gelişim kitaplarında okuduğumuz ‘anı yakalamak’, ‘şimdinin gücü’ konseptini aslında çocukluktan beri çaktırmadan ve hiç farkında olmadan uygulamamızdır. Rutinlerimizden çıkarız, sosyalleşmemiz kışa göre artar, yazın kısa süreceğini bildiğimiz için her günü dolu dolu yaşamaya çalışırız. ‘Üşenme’ kelimesini iki-üç aylığına bile daha az kullanırız. Yaz geç geldi diye üzülmeyin, bir hafta sonra gelecek ve geç bitecek. Hissediyorum. Geç olsun güç olmasın. Hepinize sağlıklı, keyifli, iyi yazlar…