16 Haziran tarihinde IMF Ekonomistleri Bruno Albuquerque ve Roshan Iyer tarafından ‘Yürüyen Ölünün Yükselişi: Dünya Çapında Zombi İşletmeler’ başlıklı rapor yayınlandı.
Rapor ülkemizde de ilgi çekti. Bunun en önemli nedeni Türkiye’nin halka açık olmayan şirketler arasında dünyada en yüksek zombi işletme oranına sahipken halka açık şirketler arasında ise dünyada 21'incisi sırada yer almasıydı sanırım.
Yine bir olumsuzlukta dünya birinciliğini kimseye kaptırmamıştık.
Raporun genelinde ‘zombi işletme’ tanımlamasıyla birlikte ekonomiye verdikleri zarar ve araştırmanın varsayımları yer alıyordu.
Hemen ardından 19 Haziran haftasını, 22 Haziran 2023’te, uzun zaman sonra ‘İrrasyonel Ekonomi Politikaları’ndan vazgeçtiğimizi ima eden ve faizlerin yüzde 8,5’den yüzde 15’e çekildiği bir Merkez Bankası kararı ile kapattık.
Oysa katlanılan o kadar fedakârlık, maruz kalınan yüksek enflasyon ve fakirleşme, işletmeler düşük faizli kredi kullanabilsin, daha üretken, istihdamı yüksek, ihracatı artırmış bir ekonomiye sahip olması adına yapılmıştı.
Bunlar olmadığı gibi, IMF raporunda sözü edilen zombi işletmelerin varlığı, yaratılan düşük faiz politikasıyla daha da güçlendi.
Zombi işletmeleri ‘hem finansal sıkıntı içinde olan hem de kâr üretmekte zorlanan, kârsız olma ihtimali yüksek işletmeler’ olarak tanımlıyoruz.
Zombi işletmeleri riskli, verimsiz ve ayakta kalmakta zorlanan ancak borç verenler (bankalar, yatırımcılar, hükümetler vs.) sayesinde varlığını devam ettiren, temerrüde düşmekten kurtulan işletmeler olarak biliyoruz.
Zombi işletmelerin tespiti aslında oldukça kolay. Öncelikle birbirini takip eden iki yıllık mali tabloları görmemiz ve bu mali tablolardan üç veriyi doğru tespit etmek, işletmenin zombi olup olmadığını anlamak açısından yeterli.
Bunlardan ilki ‘Faizleri Karşılama Oranı’ dediğimiz, işletmenin faiz ve vergi öncesi kazancının (FAVÖK) faiz giderlerine bölünmesi ile elde ediliyor. Burada bulacağımız değerin 1’in altında olması gerekli. Çünkü oran 1’in altına düştüğü zaman faiz giderlerini ödemekte zorlanacağı ancak 1’in üstüne yükseldiği zaman faiz giderlerini zorlanmadan ödeyeceğini bize bildiriyor. 1’den ne kadar olumsuz ayrışırsak yani değer ne kadar 1’in altına giderse o kadar kötü. Tipik bir temerrüde düşme göstergesi.
Diğeri ‘Kaldıraç Oranı’. Kaldıraç oranları işletmenin ne ölçüde borca dayandığını ölçüyor. Genellikle yüksek bir kaldıraç oranı işletmenin riskinin arttığı şeklinde yorumlanır. İşletmenin kazançları dalgalanma gösterebilir ama borç ödemeleri genellikle sabittir. İşletmenin nakit akımı hızlı bir şekilde azalırsa borçlarını ödemekte güçlüğe düşebilir. Burada da 1,5 oranı kabul edilebilir bir oran olmakla birlikte eğer oran 1,5 üzerine yükselirse bu bir risk göstergesi olarak ele alınıyor. Kaldıraç oranını tehlikeli hale getiren ise ‘Negatif Reel Satış Büyümesi’. Bu da takip ettiğimiz sonuncu veri.
Satış büyümesindeki negatif gelişme, incelenen işletmeler arasından ısrarla kârsız olan işletmeleri diğerlerinden ayırmak açısından önem arz ediyor.
Faiz Karşılama Oranı, Kaldıraç Oranı ve Satış Büyümesi verilerinden en az birinin bahsettiğim şekilde olumsuza dönmesi, zombi işletme sınıfına girmek için bir endikatör.
Kaynakları etkin kullanamadığımızda ve zombi işletmeleri ekonomik yapı içerisinde finanse etmeye devam ettiğimizde en büyük sorunlardan biri bu durumun yayılım etkisi ve verimsiz üretim yapısının devamı. Kredi aktarımı açısından ise tıkanıklık etkisi zombi işletmeler yoluyla gelişiyor.
Normal şartlarda tam rekabetin bütün işlerliği ile var olduğu bir piyasada, verimsiz işletmelerin banka ve yatırımcıların yatırımlarında bir bozulmaya imkân tanımaması adına piyasadan çekilmesi beklenir. Tam rekabet yeni üretken firmaların bu firmalar yerine piyasaya girmesine imkân tanırken, diğer firmaların da daha verimli çalışmasına teşvik eder.
Israrla verimsiz çalışan işletmelerin canlı tutulmaya çalışılması ekonomide yapısal bozulmalara neden olur.
Verimsiz işletme çalışanları için ödenen düşük ücretler, ücretler genel seviyesinin yukarı doğru gitmesine engel olabildiği gibi, aşırı mal ve hizmet arzı, girdi olarak kullanılan hammadde ve yarı mamul talebini de getireceğinden maliyet enflasyonuna neden olur.
Bu işletmelerin hayatta kalması üretken, verimli ve sağlıklı işletmelerin büyüme imkânlarını azaltır, kârlarının düşük kalmasına neden olur. Ekonominin verimli işletmeler yoluyla büyüme fırsatına engel olur. Kısıtlı kaynakların doğru ve potansiyeli olan işletmelerle buluşmasının önündeki en büyük engel zombi işletmelerdir.
Bankacılık sektörü açısından bu işletmelere verilen krediler bankaların tahsili gecikmiş kredi oranlarının (NPL) artması riskini de beraberinde getirir.
Bu olumsuz yayılma etkilerini azaltmak için düzenleyici otorite tarafından daha sıkı düzenlemelere, daha sıkı makro ihtiyati politikalara ihtiyaç duyulmakta. Yine düzenleyici otorite tarafından banka bilançolarının şeffaflığını sağlayacak düzenlemelere bankaların hızlıca uyumu teşvik edilip denetimlerin artırılması gerekiyor.
Fakat bütün bu olumsuz etkilere rağmen birçok ülkede zombi işletmelerle vedalaşılamıyor. Bunun en büyük nedeni ise politikacılar. Bu işletmeler ya kamu ile belirli bir çıkar ilişkisi içerisinde olduğu için bunlara dokunulmuyor ya da talepteki çöküşü kontrol altında tutmak ve işsizliği önlemek adına bunlara kamu desteği sağlanıyor. Bu kamu desteği de genellikle borçların yeniden yapılandırılması şeklinde olup maliyet toplumun geneline yayılıyor.
Uzun vadeli üretken bir ekonomi için zombi işletmeler zararlı olsalar da kısa dönemde seçimlerle karşı karşıya kalan politikacılar açısından gevşek politikaların devamı, ekonominin çarklarının döndüğünün göstergesi ve istihdamın devamı anlamına geliyor.
O nedenle ekonomide dönüşümün en önemli engeli kısa dönemli politik çıkarlarını toplumun uzun dönemli çıkarları üzerinde tutan politik çevre oluyor.