Çok kitap okunan bir evde büyüdüm. Muhakkak ki ebeveynlerimin örnek oluşturması üzerimde etki yaratmıştır. Onun ötesinde kitap okuma dürtüsü her zaman için hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu. İlkokul sıralarında başlanan çocuk klasikleri, hayal dünyasına açılan ilk pencereydi. Yaz tatili sıralarında sabah 10.00- 11.00 arası evde çocukların okuma saatiydi. Bu uygulama bir disiplini sağlamak için mi, kitap okuma alışkanlığını sürdürmek için mi yoksa büyüdüğümüz dönemde ‘boş oturma’nın vakit kaybı olduğunu anlamamız için miydi bilemedim. Sanırım hepsi bir bütündü.
↔↔↔
Uzun yıllar yaz tatillerini anneannemin evinde geçirdik. Birkaç neslin bir arada yaşadığı kalabalık bir aileydik. Hiyerarşi büyükanne, büyük hala, dul teyzelerle başlar, ortada kalan annemler, her yaz Fransa’dan gelen kuzen/kuzinlerle devam ederdi… Biz çocuklar için ortam renkli ve eğlenceliyken arada kalan anneler jenerasyonu için pek keyifli olmasa gerekti. Bu süreçte evin ortak lisanı Fransızcaydı. Lisanı doğal olarak öğrenmiştik ancak okuyup yazmasını bilmiyorduk. Böylelikle Mlle Magriso ile ‘gramer’ dersleri hayatımıza girdi. Hiç de eğlenceli değildi. Ta ki dilbilgisini nispeten söküp ‘La Comtesse de Ségur’ serisini okumaya başlayana kadar. Dizi özellikle kız çocukları için çok sürükleyiciydi.
Kış geceleri uyku öncesi, kalın gri cilt kapaklı ‘Bin Bir Gece Masalları’nı defalarca okumaktan hiç sıkılmadım. Ortaokul sıralarında Türkçe dersine gelen Türkan Hanım’la kitabın gereklilikten öte bir tutkuya dönüştüğünü anlayacaktım.
Zaman içinde konularda ilgi alanı değişti, gelişti. En yoğun olduğum dönemlerde bile çantamda hep bir kitap bulundu. ‘Vaktim olmuyor’ diyen insanları da asla anlayamadım.
↔↔↔
COVID dönemi hayatımı garip bir şekilde etkiledi. Tedirginliğin yanı sıra mecburen evde kapalı kaldığımız uzun süreçte keyif aldığım birçok şeyi yapamaz oldum. Elime her kitap aldığımda iki-üç sayfa çevirdikten sonra dikkatim dağılıyordu. Yaz aylarında bu tutukluk geçiyor, kışa girdiğimizde aynı durağanlık yeniden başlıyordu. Bu durum düşünemediğim kadar uzun sürdü. Ve geçti… Yine de kışın okuyamadığım kitapları biriktirip yazın Ada’ya taşıyorum. Sıra Liz Behmoaras’ın kaleme aldığı, ‘Köpük’ başlıklı kitaba geldi. “Aa daha okumadın mı? Üstelik arkadaşın yazmış. İncecik zaten, bir gecede bitirirsin…” serzenişlerini dikkate almadım. Kendimce doğru bulduğum zamanlarda okuduklarım daha kalıcı oluyor.
↔↔↔
‘Köpük’, barınaktan alınan Golden Retriever cinsinden bir erkek köpek ile 14 sene evini paylaştığı sahibi arasında yaşanan duygusal bir sevgi hikâyesi. Çocuklara küçükken alınan civciv ve su kaplumbağası haricinde hayvan beslemedim. Köpek sevmeme rağmen evde büyütmeye cesaret edemedim. Çok farklı bir sorumluluk, belki de bir bağımlılık…
Kitabı bir gecede bitirmedim. Üstelik bir hayvan severle, ‘O’nun arasındaki yaşanmışlığı kavrayabilmek için iki kez okudum. Paylaştığın için teşekkürler Liz.
Sağlıkla kalın.