Henüz Wimbledon finalinde epik bir maç sonunda Alcaraz Djokovic’i mağlup etmemişken ve Türkiye Kadınlar Voleybol Milli Takımı Milletler Ligi finalinde şampiyon olmamışken, bir akşam televizyonda kanalları geziyordum. Genellikle ilk baktığım kanallardan olan spor kanallarını kumandayla geçerken, bir padel maçına denk geldim. İlk defa bir padel maçı izlememe rağmen; o maç bitene kadar televizyonun başından kalkamadım ve takip eden diğer akşamlar da kendimi padel izlerken buldum.
Padel nedir?
Padel aslında tenise çok benzeyen bir spor. Tenis raketine benzer bir raket ve tenis topuna benzer top ile oynanan, yine tenis gibi 15-30-40 ve oyun şeklinde puan kazanılan set bazında oynanan bir spor. Kortun ortasında topun üstünden geçmesi gereken bir file olsa da; temel fark tenis kortu gibi açık bir alanda değil, etrafı kapalı bir kortta oynanması. Bu açıdan tenis ve squash karışımı bir oyun olduğunu söyleyebiliriz. İkişer kişilik takımların karşı karşıya geldiği oyunda, oynanan alan tenis kortuna göre küçük ve genellikle 10x20 metre boyutunda.
Padel de tenis gibi bir oyuncunun servis kullanmasıyla başlıyor. Servisi atan oyuncu topu önce yerde bir kez sektirmeli, topa bel hizasının altından vurmalı ve rakip sahanın servis kutusunda bir kez sekmeli. Fileye temas ederse servis tekrarlanır. Bir oyuncu topu fileye takarsa, vuruşu önce kendi yarı alanında sekerse veya karşı alanda direk duvara vurursa puanı kaybetmiş olur. Rakipten gelen top bir kez kendi sahanda sekip, sonra duvarsa çarpabilir. Duvara çarptıktan sonra tekrar yere sekmemesi gerekiyor, yoksa puan kaybedilir. Vurulan top önce karşı yarı sahaya, sonra duvara sonra da kendi yarı sahana dönerse puanı kazanmış oluyorsun.
Tarihçesi
Padel 1969 yılında Enrique Corcuera tarafından geliştirilmiş. Meksika’daki evinde tenis oynamak isteyen Corcuera, tenis kortu için yeteri alanı olmamasından dolayı daha küçük bir kort yaratmış. Vurulan topların dışarı gitmesi ve komşuları rahatsız etmesi nedeniyle etrafını duvarlarla çevirmiş. Kendisini ziyarete gelen misafirlerinin bu spordan etkilenmesi ile spor yayılmaya başlamış. 1991 yılında Uluslararası Padel Federasyonu kurulurken, 2019’da Padel İstanbul Spor Kulübü Derneği kuruldu ve Türkiye’de bir temsilcisi oldu. Padel henüz olimpiyatlarda yer bulamadı ancak son yıllardaki ilgi ve gelişmeler 2028 Olimpiyatları’na girme ihtimalini güçlendiriyor.
Neden Padel?
Padeli zevkli hale getiren birkaç unsur var. Kortun daha küçük olması nedeniyle oyun çok hızlı ilerliyor. Hem servis atma, hem de bir puan bittikten sonra diğer puana geçme çok çabuk oluyor. İkinci unsur top duvara çarptıktan sonra vuruş yapılabildiği için fantastik vuruş ve puanlar gelebiliyor. Teniste smaç dediğimiz karşı sahaya sert vuruşlar duvardan sekip farklı pozisyonlar yaratabiliyor. Karşı sahaya gittiği zaman puanı kaybedeceğini bilen oyuncu, o topu havada yakalayıp değebilmek için büyük çaba sarf ediyor. Diğer ve belki de en ilginci ise, filenin hizasında korta giriş ve çıkış için bir alan mevcut. Oyuncular dışarıya doğru giden topu karşılamak için buradan dışarı çıkıp vuruş yapabiliyor ve oyunu devam ettirebiliyorlar. Teniste uzun rallileri daha çok seven bir izleyici olarak, padelde rallilerin daha uzun sürmesi ve daha çok vuruş olması beni çekiyor.
Geçtiğimiz hafta ilk defa seyrettiğim padel çok ilgimi çekti. Futbol ve basketbolda sezon arası varken, Wimbledon sona ermişken ve voleybolda da Milletler Ligi şampiyonu belirlenmişken padel büyük bir zevkle izlenebilir.