Yaşam tarzı enflasyonu

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
20 Temmuz 2023 Perşembe

Bir kısır döngü dikkatimi çekiyor: Durumu ‘Hayat tarzı enflasyonu’ olarak tarif edebilirim. Kısaca, bir kişinin geliri arttıkça yaşam standartlarının yükselmesi ve buna bağlı olarak harcamalarının da artması denebilir. Örneğin, biraz daha şık eve geçmek, daha sık üst düzey akşam yemeklerine çıkmak, görünmenin takdir edileceği yerlerde daha kaliteli tatiller yapmak gibi… Lüks tüketim ürünlerine yönelmek de bu sarmalın bir parçası. Ancak statükoyu korumak adına gönüllü olarak girilen bu döngü tasarruf yapma alışkanlığını yok ettiği gibi kişinin boyunu aşmaya başlayabilir. Hatta borçlanma gibi maddi sorunlar baş gösterebilir. Çoğu insan bu döngüde sıkıştığını görse bile vites düşürmeyi istemiyor. Zira vites düşürmeyi statü kaybetme olarak görüyor. Modern toplumlarda, gelir eşitsizliği arttıkça, insanların aşağı düşme korkusu baş gösteriyor.

Bu korku, kaygı ve stres ile birleşip insanların maddi güvenceye ve statüye bağımlı hale gelmesine neden oluyor.

Bu gözlemimi günümüzün varlıklı bir Yahudi New York çiftinin üzerinden kurgu olarak izleme fırsatım oldu. Fırsat bulursanız izleyin ‘Fleishman is in Trouble’ aynı adlı kitaptan iyi düşünülüp yazılmış bir kurgu. İyi bir doktor olmanın bile gelir olarak yetişmediği bir koşturmanın içindeki aile, kadının menajerlik kariyerine fazlasıyla hırslı bir şekilde yapışması ile dengesini yitiriyor.

Bu hırsı küçümsemek kimsenin haddi değil. Türkçesini tam bulamadığım bir tabir var: ‘No man’s land’. Yalnızca üst sınıfa mensup kişilerin bulunduğu bir alanın, bir boşluğun ifadesi. Çoğu günümüz insanının en büyük sıkıntısı ekonomik açıdan güçlü olmalarına rağmen, gerçekten en ayrıcalıklı kesime ait olmadıklarını hissetmeleri ve tam anlamıyla kabul edilmediklerini bilmeleri… Bitip tükenmeyen bir çaba ile yerlerini koruma koşturması… Ne kadar büyük bir harcama balonundan bahsettiğimi tahmin edemezsiniz. Bu bölgede kalabilmek hem bir ayrıcalık hem de büyük bir yorgunluk kaynağı…

Zira gerçekçi düşünecek olursak bireylerin yetenek ve çalışma performansına dayalı olarak ilerlediği sistem, aslında nesiller boyu edinilmiş birikimlerin yaşam tarzı ile yarışamaz. Bu da daha fazla hırs, daha fazla hayal kırıklığı ve her şeye sahip olabilecekken daha mutsuz bir kitleye neden oluyor. Servet oluşturmanın artık inanılmaz riskler almaktan geçtiği bir dünya düzenindeyiz.

Halbuki, her nesil kendi yeteneklisini yaratıp bu döngüden uzak kalmayı başarabilmeli. ‘Başarılı kariyer insanı’ gibi lanse edilen ancak aslında nesiller öncesinden gelen imtiyazlar sayesinde pozisyon sahibi olan kitle, sürekli yetişmeye çalışan hırslı, kelepçeli ve tatminsiz bir zümre oluşturuyor.

Tüm bunlar olurken aslında kelepçelerin anahtarı sahibinde.

İnsanların sahip olduğu potansiyeli bir yaşam tarzıyla yarışmaya yöneltmesi çok üzücü… Her neslin kendi yeteneklerine dayanarak bu döngüden kaçınabileceğini ve kendi mutluluğunu yaratabileceğini düşünmek istiyorum.  

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün