Verona Arena'sından düşünsel notalar

Dalia MAYA Köşe Yazısı Sesli Dinle
26 Temmuz 2023 Çarşamba

Opera Festivalinin 100. yılı için geldiğimiz Verona’da gezdik, gördük, öğrendik, yemeğe ve müziğe doyduk (doyduk mu gerçekten?), şansımıza şükrettik, harika dostluklar kurduk. Ezcümle ihya olduk. Sonra da döndük.

Bu gezide sanırım en çok Arena’dan etkilendim. Hem kendisinden hem kelime anlamından. Düşünsenize 2000 yıllık bir yapının bir o kadar eski taş basamaklarında oturuyorsunuz ve neredeyse 200 yıl kadar önce yaşamış dehaların yazdığı müthiş müziği 20 bin kişiyle birlikte dinliyorsunuz. İçinde bulunduğunuz yapı binlerce yıl önce öyle akustik bir sistemle inşa edilmiş ki, dinlediğiniz operada mikrofon kullanılmıyor ve nerede oturursanız oturun, sanatçı -tenor ya da soprano- sanki eseri hemen yanı başınızda icra ediyormuşçasına net, berrak ve güzel duyuyorsunuz. Oysa yapı müzik eserlerini canlandırmak için inşa edilmemiş. Yapı Roma döneminde mahkûm infazları, düellolar, vahşi hayvan dövüşleri için inşa edilmiş. Bu arada ‘arena’ kelimesinin başlangıçta içinde bulunduğunuz yapıyı tanımlamadığını öğreniyorsunuz. Yapı işte o dövüşler o infazlar sırasında dökülen kan yüzünden ‘Arena’ adını almış. Latince kökenli ‘arena’ kelimesi ‘kum’ anlamına geliyormuş. Kum… Dövüşlerde, infazlarda, düellolarda dökülen kanı emmesi için sahanın zeminine dökülen kumdan alıyormuş yapı adını. Ve bugün aynı zemin üzerine serilen kırmızı halıların üzerinde en şık hanımlar beyler Rossini, Puccini, Verdi dinliyorlar. Binlerce yılın kanı üzerinde oturduğumuzun çoğumuz farkında değiliz. Oysa ne kavgalar edilmiş, ne hayatlar sönmüş, hangi aşklar sonsuzluğa ermiş bu Arena’da.

Verona… Verona da arenası gibi insanı şaşırtan bir şehir. Romeo ve Julliette, Corrado ve Isabella… Aileleri kabul etmediği için ölümü yaşama tercih eden çiftler. Ölümün sonsuzluğunda isimler yüzyıllarca yaşayan çiftler. Birbirlerine kavuşamadıkları için ölüme atlayan çiftler, aşklarının sonsuzluğuyla Verona’ya romantik aşkın şehri imajını kazandırmış. Oysa ölümün şehri diye görmek de mümkün Verona’yı. Ve ancak yaşanılmış ya da yaşanılmış olduğu varsayılan hikâyelerin tamamını bildikçe anlıyor insan kendi yazdığı hikâyeye verdiği anlamdaki perspektif şaşmasını. Ancak kullandığı kelimelerin, isimlerin kökenine indikçe anlıyor. Bizler Arena’ya giderken insanın inşa ettiği taş bir yapıya gittiğimizi düşünüyorduk, oysa arena her seferinde ölümün kol gezdiği bir dünyayı fısıldıyormuş kulaklarımıza… Kumun dökülen kanı emip bir anlamda yaşanılan dövüşü örtbas etmesi gibi, bir sözcük olarak arena da binlerce yıl öncesinin duygusunu saklıyormuş kendinde… Ve yapı ustalarının muhteşem becerisi sayesinde sesleri örtüyormuş dışarıda olanlara. Akustik içerde ne kadar iyiyse, yapının sesi gizleme becerisi de o kadar yüksek: bir opera gecesinde Arena’nın dışında durduğumuzda anladık ki o ses dışarı neredeyse hiç çıkmıyormuş. Bir tek çılgın alkışlar, o da azıcık.

Zaman içinde insanın unutmayı seçtiği ne büyük beceriler var. Binlerce yıldır hâlâ kullanımda olan Verona Arenasının dört gündür her yanından geçtiğimde aklıma düşen bilgiler, açılımlar bunlar… Uyanış! Bastığımız toprağa, kullandığımız kelimelere ve özüne dikkat etmeye uyanış. Çünkü bilmiyoruz. Eski insanlar için müzik neydi, nasıl dinlerlerdi; yemek neydi, hangi lezzetleri bir arada severlerdi? Arena, anlamına rağmen bir sahneyi çevreleyen yuvarlak bir amfi-tiyatro olarak bir yapının adı mıydı yoksa savaşa, kavgaya, dövüşe, kana mı gönderme yapıyordu? Bilince bakış açınız değişiyordu. Belki de eski insana, binlerce yıl önce yaşamış atalarımıza bir kan damlası yakın oluyorduk bilince… O da kayıt altına alındığı kadarıyla, kayıtlardan öğrenebildiğimiz kadarıyla…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün