Az kalsın doğum günümü Yunanistan'da nezarethanede geçirecektim!

Zehra ÇENGİL Köşe Yazısı
26 Temmuz 2023 Çarşamba

Geçen haftaki yazımı okuyarak, dokunaklı aile öykümüzü ve babama vedamı benimle birlikte hisseden, taziyelerini sunan herkese teşekkür ediyorum.

Sevdiklerini kaybedenler, bu kadar derin bir üzüntü yaşamanın insan için ne kadar sarsıcı olabileceğini ve o moral bozukluğuyla bireyin kendi evine bile sığmayacak raddeye geldiğini bilirler.

Tam da bu nedenle biraz sakinleyip, kafamı dinlemek amacıyla 1-2 günlüğüne bulunduğum ortamdan, evimden uzaklaşmak istedim. Amacım, sessiz bir yerde kitap okumak ve yazılarımı yazmak, biraz da deniz havası almaktı.

Genel Yayın Yönetmenimiz İvo Molinas’ın da dile getirdiği gibi daha sakin ve ekonomik Yunanistan’ı bu kısa yolculuk için arkadaşımla rota belirledik. Sonuçta İstanbul’dan Yunanistan’a gitmek, İstanbul’dan Kaş’a gitmekten daha kısa sürüyordu.

Navigasyonu açarak daha önceki gelişlerimizden farklı bir şekilde bu defa Pazarkule Sınır Kapısından ülkeye giriş yaptık. Oteli, bir şeyler yazmama yardımcı olur ümidiyle, ıssız bir yer olan Tichero köyünde göl kenarından ayarlamıştık. Yaklaşık dört saatlik yolculuk sonrasında gümrükten de araçla geçtiğimiz için uluslararası ‘Yeşil Sigorta’ yaptırarak giriş işlemlerimizi tamamladık.

Köyden otel seçerken imkanların sınırlı olacağını düşünmedik tabii… Yemek için TDK’nın yeni tabiriyle yolbula (navigasyon) girdiğimiz ilk restoranlardan biri kapalı çıkınca, Google’dan yüksek puanlı ve Feres adlı köyde bulunan mekana doğru hareket ettik. İçinde bir şişe şarap da bulunan son derece doyurucu yemeğe 36 Euro gibi bir ücret ödediğimizde her Türk vatandaşı gibi kendimizi her şeyi Türkiye’deki fiyatlarla karşılaştırmaktan alıkoyamadığımız bir zaman dilimi yaşadık.

POLİS VE ASKERİ ARAÇLARDAN YAKIN TAKİP!

Aklımızda Rum köylerine arabayla bir göz atmak vardı, ben de ‘Poros- Avrupa Leylek Köyü’ tabelasını görünce zaten doğanın iyileştirme gücüne ihtiyaç duyduğumdan arkadaşımı işaretleri takip etmesi için birazcık zorladım. Aracımızla seyrederken, üzüm bağlarını, ayçiçeği tarlalarını izlerken peşimizde bir otomobil, bir de minibüs belirdi. Bize korna çaldı, biz de ona… Birbirimize selam veriyoruz zannettik. Yavaşlıyoruz, o da yavaşlıyor… Hızlanıyoruz hemen arkamızdaki araç da hızlanıyor. Sonra arabasının üzerine polis sirenini takınca, durmamız gerektiğini anladık. Nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi sordular ve pasaportlarımızı istediler. Ben Portekiz, arkadaşım Gürcü pasaportunu verince tüm sayfaları incelemeye aldılar. Plakamızı başka bir ekibe okudular ve bir süre haber beklediler. Haber beklerken de bagajımızı açtırıp, tüm detaylara dikkat kesildiler. Biz bütün kontroller tamamlandıktan sonra Poros’a Leylek Köyü’nü görmeye gidip gidemeyeceğimizi merak ederken, “Orası sınıra çok yakın, demir çitler var ve çok fazla askeri personelle karşılaşırsınız. Siz geri dönün” diye kibarca tavsiyede bulundular.  Otoriter ve sorgulayıcı olmalarına rağmen naziktiler de… Vedalaşarak ayrıldık.

“Biz ne yaşadık böyle ya?” diye düşünerek yolumuza devam ediyorduk. Rotayı otele çevirdik ve telefonumuzdan yolu takip ederken, arkamızda yeşil renkte bir kamyonet fark ettik. Bizi asla sollamıyor ve biz ne yöne saparsak, o da aynı yöne sapıyordu. ‘Yine mi takip ediliyoruz?’ diye düşünüp yol verdik, kamyonet bizi geçmedi. Biraz ilerledikten sonra sirenleri yanan ve önünde iki otomobil duran bir polis aracı daha gördük. Ben arkadaşıma ‘Bu organizasyon bizim için değildir herhalde’ diye gülüp espri yaparken, bingo! Polis aracı bizi çevirdi. Kamyonetteki asker de bizim durmamızla beraber hızlıca aşağıya indi.

Polisler yine pasaportlarımızı istediler, bize “Feres’te ne işiniz vardı” diye sordular. “23 Temmuz doğum günüm. Bu sebeple Yunanistan’a geldik. Feres’te de yemek yedik” dedim. Polis bana “Ne kadar güzel bir doğum günü yaşıyorsunuz” cevabını verdi.

Emniyet mensuplarını bir şekilde masum iki turist olduğumuza ikna ettik ama askeri personel pasaportlarımızı alıp bir dolu telefon görüşmeleri yaptı. Türk plaka ve Türk isimlerini görünce, pasaportlarımız da farklı ülkeler olunca ısrarla bizim Türkiye’de yaşayıp yaşamadığımızı, buraya neden geldiğimizi, nerede kaldığımızı sordu. Arkadaşım Gürcü olup Türkiye’de yaşadığını söyleyince Türk asıllı Gürcü müsün, Gürcü asıllı Türk müsün diye bir soru yöneltti. Benim neden Portekiz vatandaşı olduğumu merak ettiler, Sefarad Yahudi’si kökenlerim olduğunu söyledim. En sonunda teşekkür ederek yaklaşık yarım saat sonra gitmemize izin verdiler.

Diyeceğim odur ki yolu Yunanistan’a düşenler, sınırlara yakın köylere giderken dikkatli olsunlar. Sonradan okuduğum birkaç Yunan kaynağına göre Poros, göçmenlerin ülkeye yasadışı yollarla giriş noktalarından biriymiş ve oradan anakaraya ulaşabilmeleri için de usulsüz bir biçimde çeşitli organizasyonlar yapılıyormuş. Sınıra demir çitler bu yüzden inşa edilmiş. Neredeyse küçük bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olacaktık. Karşımıza anlayışlı polisler çıkması bizim şansımız oldu.

Güzel ama zor komşumuz Yunanistan’a sevgilerimizle…

 

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün