Büyük bir küresel ısınma dalgasının eşiğindeyiz. İnsanların iklime dayalı göçleri, hali hazırda dünya şehirlerine doğru sürmekte olan büyük bir göçü daha da katmerlendiriyor. Göçmen sayısı son on yılda küresel olarak ikiye katlandı ve hızla artan yerinden edilmiş insan nüfusu hakkında ne yapılması gerektiği konusu daha büyük ve daha acil bir hale gelecek. İklim krizinden kurtulmak için, insanlığın daha önce hiç üstlenmediği türden planlı ve bilinçli bir göç gerekecek. Bugün, iklim nedeniyle yerinden edilmiş 50 milyon insan var. Ve bu sayılar, siyasi zulümden kaçanları çoktan geride bırakacak gibi görünüyor…
Dünyanın en zengin ülkeleri sınırlarına daha çok asker ve silah yığmaya, iklim acil durumuna harcadıklarından çok daha fazlasını harcıyor. Daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte insan hareketi bu yüzyıla hakim olacak. Bu bir felaket olabilir veya iyi yönetilirse kurtuluşumuz olabilir.
Dünya, sıcaklıkların 30 yıl öncesine göre iki kat daha fazla yükselerek; 50 dereceyi aştığı günleri görüyor. Bu ısı seviyesi insanlar için ölümcül ve elektrik santralleri, ormanlar ya da evler için son derece tehlikeli. Herkesin yararına daha esnek bir küresel toplum inşa etmemiz şart.
Büyük nüfusların sadece en yakın şehre değil, aynı zamanda kıtalar boyunca göç etmesi gerekecek. Daha katlanılabilir koşullara sahip bölgelerde yaşayanlar, örneğin kuzey enlemlerindeki ülkeler, iklim krizinin taleplerine uyum sağlarken milyonlarca göçmeni barındırmak zorunda kalacak. Hızla buzsuz hale gelen topraklarda, gezegenin daha soğuk kutuplarının yakınında tamamen yeni şehirler yaratmamız gerekecek. Örneğin Sibirya'nın bazı bölgelerinde aylarca 30 derecelik sıcaklıklar yaşanıyor.
Şu anda nerede yaşarsak yaşayalım, göç bizi ve çocuklarımızın hayatını etkileyecek. Örneğin nüfusunun üçte birinin, batmakta olan alçak bir kıyı boyunca yaşadığı Bangladeş'in yaşanmaz hale geleceği tahmin edilebilir. (Nüfusun yaklaşık yüzde 10'u olan 13 milyondan fazla Bangladeşlinin 2050'ye kadar ülkeyi terk etmesi bekleniyor.) Ancak göç dalgası sadece göç edenleri değil, göç edilen varlıklı ülkeleri de ciddi şekilde etkileyecek.
Küresel nüfus önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecek ve 2060'larda belki de 10 milyara ulaşacak. Bu arada küresel kuzey tam tersi bir sorunla karşı karşıya kalacak. Çünkü, Kuzey Amerika ve Avrupa'da geleneksel emeklilik yaşının (65+) üzerinde 300 milyon insan var ve 2050’de ekonomik yaşlılık oranının; 20-64 yaş arası her 100 çalışan kişi için 43 yaşlı kişi olacağı tahmin ediliyor. Münih’ten Buffalo’ya şehirler göçmenleri çekmek için birbirleriyle rekabet etmeye başlayacak.
İklim krizi şimdiden ABD’de milyonları yerinden etti. Rakamlara bakılırsa 2018’de 1,2 milyon kişi aşırı koşullar, yangın, fırtınalar ve sel nedeniyle yerinden oldu; 2020 yılında ise 1,7 milyon kişiye yükseldi. ABD şu anda her 18 günde ortalama 1 milyar dolarlık bir felaket yaşıyor.
Dünyanın her yerinde, mülteci kampları Sudanlılar, Tibetliler, Filistinliler, Suriyeliler, Salvadorlular veya Iraklılarla dolu olsa da, asıl sorun insanların haysiyetsizlik içinde yaşamak zorunda bırakılmaları... Çalışmalarına, etrafta dolaşmalarına ve güvenlik içinde kendilerine bir hayat kurmalarına izin verilmek istenmiyor. Bu ifadelerimden ülkemizde yaşayan milyonlarca mültecinin ekonomimize getirdiği ağır yükü görmezlikten geldiğimi düşünmenizi istemiyorum. Ancak, ülkemizin bazı siyasi partilerinin göçmensizlik ideolojisinin de boşa düşeceğini görmezden gelemiyorum. Çünkü, küresel kapalı sınırlar sistemi ve düşmanca göç politikası önümüzdeki yıllar içinde, küresel ısınma nedeniyle işlevsizleşecek.
2020’de dünyanın dört bir yanındaki mülteci sayısı 100 milyonu aştı. 2010’dan bu yana bu sayılar üçe katlandı ve yarısı çocuklardan oluşuyor... Bu, dünyadaki her 78 kişiden birinin kaçmak zorunda kaldığı anlamına geliyor. Üstelik kayıtlı mülteciler, savaş veya felaket nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanların yalnızca bir kısmını temsil ediyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, bunlara ek olarak, dünya çapında 350 milyon kişinin herhangi bir ülkenin kimliğini taşımadığı tahmin ediliyor ve bu sayı sadece ABD’de bile 22 milyon!!!
Ülkelerin mültecilere sığınma sağlama yükümlülüğü var, ancak işin ilginç tarafı, 1951 Mülteci Sözleşmesi'nde yazılan ‘mültecinin yasal tanımı’na göre, buna iklim krizi nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanlar dahil değil!! Ancak işler değişmeye başladı. 2020’de dönüm noktası niteliğindeki bir kararla, BM İnsan Hakları Komitesi iklim mültecilerinin evlerine gönderilememesine karar verdi; çünkü artık bu, bir devletin, bir insanı, iklim krizi nedeniyle, ülkesine geri göndermesi halinde insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş olacağı anlamına geliyor, insanların hayatları tehlikede. Ancak, komite kararlarının uluslararası bağlayıcılığı yok.
Haberler çok tatsız tuzsuz ama birbirimizi boğazlamak yerine acilen çareler bulamazsak daha da büyük felaketler kapımızda… İnsanlığın, bilimin ışığında ani bir uyanışla sıçramasını diliyorum…