Küresel kaynama dönemi başladı

Hayati MOLİNAS Köşe Yazısı
16 Ağustos 2023 Çarşamba

Tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınma, felaketlerle dolu bir yazla bir kez daha kendini hatırlattı. 2023’ün temmuz ayı, küresel ısınmanın ne kadar ciddi bir sorun olduğunu gözler ödüne serdi. Kutuplardaki buzulların erimesi, fırtınalar, seller ve kavurucu sıcaklar, her geçen gün artıyor. Küresel ısınmanın doğa üzerindeki etkisi yavaş olduğundan ve uzun süreye yayıldığından insanlık üzerindeki etkisini bütünsel olarak anlayamıyoruz, kesitler halinde anlık görebiliyoruz sadece.

BM Genel Sekreteri António Guterres, bilim insanlarının, temmuz ayının rekor düzeydeki en sıcak ayı olduğunu doğrulamasının ardından, küresel ısınma çağının sona erdiğini ve ‘küresel kaynamaçağının geldiğini söyledi.

‘Küresel kaynamanın’ ülkeler için siyasi etkileri kaçınılmaz. Kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olayları ülkelerin altyapılarına zarar veriyor, ekonomiye büyük yük getiriyor, sosyal huzursuzluğa ve siyasi istikrarsızlığa yol açıyor. 2006 ile 2010 arasında, Suriye’de tarım arazilerinin çölleşmesi sonucu verim aşırı düşmüş ve besi hayvanlarının yüzde 85’i ölmüştü. İnsanlar geçim kaynaklarını kaybetti, gıda fiyatları yükseldi ve 1,5 milyon kişi kırsal kesimden iş bulmak için şehre taşındı. Geride kalanlar yoksullukla karşı karşıya kaldı. Sonuç: İç savaş ve büyük bir göç dalgası oldu. 2020 yılında iki büyük kasırganın vurduğu Orta Amerika ülkeleri Honduras, Guatemala ve El Salvador'dan çok sayıda insan sınırı geçerek Meksika'ya akın etti; ABD sınırına yöneldi. Şu anda da Afrika coğrafyasında yaşananları hep beraber izliyoruz. 2008 ile 2020 arasında her yıl, 20 ila 40 milyon arasında insan göç etmek zorunda kaldı. Bunların yüzde 80’i öncelikle komşu ülkelere akın etti. Bu şekilde giderse 2050 yılına kadar 1,2 milyar iklim mültecisi olması bekleniyor.

İklim değişikliğinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde orantısız bir etkiye sahip olduğunu görüyoruz. Pek çok gelişmekte olan ülke, gelişmiş ülkelere göre daha sıcak iklimlerde konumlandılar.  Oralarda yaşayan halk, tarım, hayvancılık, ormancılık ve turizm gibi iklime duyarlı sektörler sayesinde hayatlarını sürdürüyorlar. Bu ülkeler genellikle iklim değişikliğinin etkileri karşısında daha savunmasız durumda ve maalesef olası sonuçlara karşı bugünden önleyici aksiyon alabilecek parasal kaynaklara da sahip değiller. Diğer taraftan, küresel ısınmanın yarattığı doğal afetler gelişmiş olan ülkelerin iç bütçelerinde büyük delikler oluşturmaya başladı. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelere çok daha az yardım yapabiliyor.

İklim değişikliğinin temel siyasi zorluklarından biri, küresel bir sorun olması. İklim değişikliğini tek başına çözebilecek bir ülke yok ve bu nedenle uluslararası işbirliği şart.  Ancak ülkelerin farklı ekonomik-siyasi çıkarları var, bu da iklim politikaları konusunda anlaşmaya varmayı zorlaştırıyor. Örneğin Suudi Arabistan, İran, Irak, Katar, Rusya, Venezuela gibi ülkeler başlıca petrol ihracatçıları olarak ekonomilerini zayıflatacak adımları atmak konusunda isteksiz. ABD’de, petrol şirketleri tarihsel olarak Cumhuriyetçi Partiye seçim süreçlerinde sponsor olduklarından Cumhuriyetçiler bu şirketleri desteklemeye devam ediyor ve alternatif enerji yatırımlarına sıcak bakmıyorlar. Orta ölçekli diğer ülkeler ise karbon salınımı oranları yüksek olan ülkeleri suçluyor. Onların daha fazla aksiyon alması ve diğer ülkelere altyapı konusunda yardım etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bu ortamda kolektif hareket edebilmek çok zorlaşıyor.

İklim değişikliğinin bir başka siyasi sorunu da uzun vadeli bir sorun olması. İklim değişikliğinin etkileri hemen hissedilmiyor ve bu nedenle hükümetler harekete geçmeyi erteliyor. Ancak, harekete geçmek için ne kadar beklersek, sorunu çözmek o kadar zor ve pahalı oluyor. 2011-2020 yılları arasında ABD’de afet hasarı maliyetleri 890 milyar dolarla zirve yaptı. 2020-2030 arasında bu rakamın 2 trilyon doları geçeceği düşünülüyor. Alınacak aksiyonlar geciktikçe 2050’ye gelindiğinde bu harcanan kaynaklar ülkelerin ekonomik büyümelerine negatif etki edecek ve beraberinde ciddi sosyal sorunlar yaratacak.

Bu arada iklim değişikliği konusunda önemli adımlar atan ülkelerin de olduğunu not etmek lazım. Bu ülkeler arasında Çin, dünyanın en büyük sera gazı yayıcısı. Buna rağmen 2060’a kadar karbon nötrlüğü elde etme sözü verdi. Avrupa Birliği 2030 yılına kadar emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltma hedefi belirledi. İngiltere 2050’ye kadar net sıfır emisyona ulaşma hedefi olduğunu açıkladı. Hindistan dünyanın üçüncü en büyük sera gazı yayıcısı olmakla beraber yenilenebilir enerji payını 2030 yılına kadar yüzde 50'ye çıkarma sözü verdi.

Sıcaklıklar yükseldikçe, suların seviyesi arttıkça, fırtınalar çoğaldıkça ve orman yangınları yayıldıkça, insanlar ve diğer canlılar için gerçekten baş etmesi çok zor olan bir durum ortaya çıkıyor. Bu durum ayrıca sermayeye ve işgücüne zarar vererek ekonomik büyümeyi zayıflatıyor. Enflasyon, gıda ve enerji maliyetleri nedeniyle yükseliyor. Sosyal ve siyasi istikrar bozuluyor, iç savaşlar tetikleniyor. Bunlar da iklim mültecilerinin sayısını artırıyor. Bu da gelişmiş ülkelerin demografik yapısını bozuyor, iç huzuru etkilemeye başlıyor. Özetle bu işten kimse karlı çıkamıyor.

Bugün gidişatı tersine çevirmek, bize ve çocuklarımıza yaşanabilir bir gelecek sağlamak için insanlığın hâlâ vakti var. Özellikle gelişmiş ülkeler, küresel ısınmayı durdurabilmek için çok disiplinli şekilde çalışmalı ve sözlerinde durmalılar. Tüm ülkelerin politikacıları, küresel ısınma ile ilgili aksiyonları en öncelikli konuma getirmeli ve ülkelerin kaynaklarını buna odaklamalılar. İnsanlık her zaman her ortama uyum sağlamıştır. Bu konuda da ilerleme kaydedeceğine inanmaya devam edelim.

----------------------------

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün