Son yazımda bahsettiğim gibi kadın olmak, iş hayatında ve sosyal hayatta var olmaya çabalamak üzerine düşünürken buluyorum kendimi…
Arada dönüp dedemin sahibi olduğu gazetelerden Pazar Postası’nın makalelerini okuyorum…
Anlamak istiyorum…
Gazeteyi hatmetmeyi ülkemi, kadın olarak rolümü, yakın tarihimi anlamak için son derece mühim buluyorum…
70 yıl öncesinde neredeydik?
Mevzular ve meseleler neydi?
Kadınların toplumsal hadiselerde duruşu ve gelişimi nasıldı?
Biz ülkece hangi ahval içindeydik?
Sizi geçmişe beraber bakmaya davet ediyorum bu hafta…
Pazar Postası
Baş Yazı
Cemil Sait Barlas
10 Haziran 1951
Ankara
İş hayatında kadın
Birinci Dünya Harbinin ortalarında idi…
Memleketin eli silah tutan bütün erkekleri hudutlara sevkedilmişti. O vakitler işi olup postahaneye yolu düşenler başlarında siyah baş örtü birçok kadınların vazife gördüklerine şahit olmuşturlar. Kadın bizde iş hayatına hadiselerin icabı, vakaların zarureti neticesi olarak bu suretle atılmıştır.
Mektep hocalığı, ebelik gibi kadının tabii vazifelerinden olan hizmetler çok eski zamanlara gitmektedir, bundan bahsedecek değiliz.
Eskiden İstanbul’da kadın ve erkeklerin üniversitede bir arada olması başlı başına bir hâdise teşkil etmişti. Bugün memleketimizde cinsiyet farkı olmadan iş hayatının her kısmında kadına rastlanmaktadır. 1946 yılına kadar da hiç kimse bu hususta aleyhte olarak konuşmamıştı.
1946 yılından yâni demokratik devreye girildiği iddiasından beri memlekette kadınların çalışması aleyhinde çeşit çeşit cereyanlar meydana çıkmıştır.
Bir kısımları kadınların çalışması aleyhinde bulunuyorlar. Bir kısımları ise daha ileri giderek kadınların çalışması aleyhinde bulunmakla kalmıyorlar bunların şeriatın istediği tarzda -dinin değil- giyinmelerini, daha doğrusu evlere kapanmalarını istiyorlar. Son zamanlarda bu yolda camilerde vaaz veren hocaların mevcudiyetine bile şahit olduk.
Türk cemiyetinde kadın eskiden beri iş hayatında yer almıştır. Bundan maksadım kadınların büro hayatında çalışması değil, memleketin yüzde 85’ini teşkil eden köylü kadınının kocasının yanında emek sarfetmesidir. Hattâ birçok yerlerde erkek oturur kahvede kumar oynar, kadın dağdan odun taşır, tarlasında çift sürer, arada sırada da tabii vazifesi olarak çocuk doğurur.
Bizde yalnız şehirlerde kadın eve kapatılmıştı. Hadiselerin sevki ile ilk önce İstanbul’da, kadınlar iş hayatının zarureti neticesi olarak yavaş yavaş açıldılar. Kıyafetleri değişti.
Bu diğer şehirlere de sirayet etti. Köylü kadını ise esasen kapalı değildi.
Milli Mücadeleden sonra memleket kalkınması iş hayatının her safhasında yeni kuvvetlere ihtiyaç göstertti. Bankalar, iktisadi teşekküller çoğaldıkça kadınlar da işin icabı daktilo olarak, memur olarak buralarda çalışmaya başladılar. Bir taraftan da yüksek mekteplerde erkeklerin yanında kadınlar da okuyordu.
Mustafa Kemal memlekette hayatın bütün safhasında “kadın erkek”, müsavatını tanıttığı zaman okumuş kadın nisbeti ihmal edilemiyecek miktarda idi.
Bugün memlekette kadınlar her sahada çalışmaktadır. Siyasi ve medeni bütün haklarda erkeklerle eşit muameleye tabiidir. Kadın bu vaziyette olması memlekete kaybettirmemiş, kazandırmıştır.
Son zamanlarda Demokrat Parti teşkilâtından merkeze kadın memurlar arasında bir tasfiye yapılması yolunda müracaatlar olduğunu gazetelerde görmekteyiz.
Eğer tasfiye talebi yalnız kadınlara inhisar ettirilmeyip umumi olarak memurlardan bahsedilseydi bir diyeceğimiz olmazdı. Yüksek mekteplerde okuyan kadın ve erkek adedine göre mukayese yapıldığı zaman kadınların daha fazla muvaffak olduğunu görmekteyiz.
İş hayatında kadın daha verimlidir.
Yeter ki çalıştırılması bilinsin. Bugün bazı hizmetler vardır ki, dünyanın her yerinde yalnız kadınlar tarafından görülmektedir. Bu bizde tenkid edilen, çok görülen daktiloluk gibi işler değildir. Bütün uçaklarda gece gündüz hizmet eden kadın (stewardess)lerdir.
İkinci Dünya Harbinde asker olarak kadın erkekler kadar çalışmıştır. En mühim teşkilatın başında en sıkışık anlarda kadınlara rastlanmıştır.
Bizde hâkim, doktor, avukat olan kadınlar umumi hayatta hürmete şayan yer almışlardır. Bürolarda çalışan kadınlar erkeklerden daha az muvaffak olmamaktadır. Aksaklik kadının çalışmamasında değil, umumi olarak memlekette çalışma sisteminin iyi tanzim edilmemiş olmasındadır. Çalışmayan kadın ve erkek arasında mahiyet itibariyle hiç bir fark yoktur.
Onun için kadınlar arasında tasfiye yapılmalı yolundaki demagojiye kulak asmak kadar mânasiz ve yersiz bir şey olamaz. Tasfiyeden evvel yapılacak şey bütün devlet teşkilâtında çalışma sistemini kurmak, bundan sonra da memurun fazlalığı anlaşılırsa cinsiyet farkı gözetmeksizin liyakatsizlerden işe başlamak lazımdır.
Bu yazıyı yazmaktan maksadımız son zamanlarda duyduğumuz kadınlar arasındaki tasfiye havadisi kadar hâkimler arasında yapılan terfilerde cinsiyet farkı gözetildiği iddiasıdır.
Hakimlik mesleğine kadınların alınması kararı çok eskidir. Ancak zaruret icabi mesleğe kabul yüzde nisbetine dayanmaktadır. Mesleğe girdikten sonra ise artık bunların erkeklerle aynı muameleye tâbi olması kadar tabii bir şey olamaz. Halbulki bize söylendiğine göre uzun yıllar muvaffakiyetle hakimlik etmiş ve şimdiye kadar mümtazen terfi görmüs iki kadın hâkim yargıtay üyeliği terfi defterine alınmamakta imiş. Biz buna pek ihtimal vermemekle beraber son zamanlarda kadınlar aleyhinde yaratılan hava dolayisiyle meseleye işaret ediyoruz. Hâkimleri terfi ettiren komisyon gene hâkimler olduğuna ve bunların da yalnız hususi hukuk kanunlarını değil, âmmeye ait kanunları da aynı dürüstlükle tatbik edeceklerine göre yargıtaya üye olmaya hak kazanmış kimselerde cinsiyet fark yapmayacaklarına eminiz. Kadın erkek meselesi üzerinde bu kadar ehemmiyetle duruşumuzun sebebi hedefi muasır medeniyet seviyesine yetişmek olan memleketimizin çalışmasında bütün kuvvetlerden faydalanmaya ve kadın kuvvetinden de erkeğinki kadar istifadeye muhtaç olduğumuz içindir.