Toplumsal çürüme

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
16 Ağustos 2023 Çarşamba

Bir toplumun çürümüşlüğünün göstergelerini her gün, her an yaşamak, vatanını seven, onun medeni dünyada yer almasını isteyen her bir birey için ne kadar da hüzün verici bir varoluş işkencesine dönebilir…

Eskiden değil, daha beş yıl önce sokakta, hatta işlek ve kalabalık bir caddede boş bir taksi gördüğünüzde elinizi kaldırdığınız an, araç hiç tereddüt etmeden önünüzde durur ve hiçbir şey söylemeden, tartışmadan, rica etmeden, şoför sizi istediğiniz yere götürmez miydi?

Bu davranış biçimi evrensel taksi meslek etiğinin başat kurallarından en önemlisiydi. Sonra ne olduysa oldu ve taksici etik değerleri hızla bozulmaya, çözülmeye ve çürümeye başladı. Taksi şoförlerinin etik kimyaları bozuldu ve mesleklerinin en kutsal kuralını göz ardı edip el kaldıranı değil de kendi istediği yolcuyu araçlarına almaya başladı.

Bir taksi şoförü geçenlerde mevcut durumu felsefecilere taş çıkartırcasına şöyle açıklamaya çalışıyordu: “Bizi kirlettiler maalesef. Hepimizi çamura çektiler. Kuralsızlık ve bencillik yaptırıma uğramayınca kirlendik ve çürüdük her beraber. Eğer siz temiz kalmaya çalışırsanız kaybeden olursunuz.

Evet bu kadar dinselliğin, muhafazakarlığın baskın olduğu ve her daim ahlaktan bahsedilen bir coğrafyada bir taksi sürücüsünün; temiz kalmanın, ahlaklı ve meslek etiğine uygun davranmanın bedelinin mutlak yenilgi olacağını itiraf etmesi toplumsal çürümenin en önemli itirafı değil miydi?

Hafif eğimli bir yüzeye dökülen sıvının zaman içinde onun üzerinde ilerleyip her tarafa nüfuz etmesine benzer bir akışkan çürümüşlük her tarafımızı sarmış durumda sanırım. Taksi şoförleri sadece bir örnek. Toplumsal vitrinin önünde ve çoklu etkileşim içinde oldukları için bu bozulma onlarda en görünür halde duruyor.

Trafikte kaldırımların üzerinden giden motosikletlere eskiden tepki verirdik, sürücüler mahcup olurlardı ama o taksi şoförünün söylediği gibi hepimiz yavaş yavaş kirlendik zira alıştırıldık ve duyarsızlaştırıldık sistem tarafından.

Instagram denilen platformda sürekli olarak, aslında derin mutsuzluk yaşayanların mutluluk illüzyonu içindeki görüntüleri revaçtayken diğer tarafta mutsuzluklarını göstermekten çekinmeyenlerin sokakta ve her yerde birbirlerine karşı oluşan, öncesi görülmemiş hoşgörüsüzlük ve şiddet artık günlük olağan görüntülerin başında geliyor.

Rating uğruna kahramanlarının sürekli bir entrika içinde debelendiği, her türlü aldatmanın norm haline geldiği, yalan dünyalarını gerçek dünya yerine koyanların azgın çoğunlukta olduğu, sigaranın buzlanıp silahların alabildiğine görünür ve öldürücü olduğu diziler bu çürümeye hem ayna görevi görüyor ve hem belki de ilham veriyor.

Eğitimde, yıllardan beri eğitim birliği kalmadığı için birkaç okulun dışında eğitimin kalitesizleşmesi ve öğrencilerin okumuş cahiller olarak hayata atılması bozulmaya çanak tutuyor pek tabii ki.

Ekonomik kötüleşme ise yoksulluğu arttırdığı gibi sosyo-kültürel çürümenin da yolunu açıyor doğal olarak. Zira parayı ele geçirmek için her yol mubah olunca Makyavelist davranış biçimi kabul edilir ve itiraz edilemez bir toplumsal norm olarak çevremizi alabildiğince yoğun kıvamda ele geçiriyor.

Yoksulluk arttıkça kaybedecek hiçbir şeyi olmayan varoluş modeli her türlü kötülüğü yapabilecek insan yaratıyor.

Cehalet ve vasatın yüceltilmesinin toplumsal ‘yeni normal’ olarak kabul edilmesi çürümenin en önemli ve önlenemez motoru haline geliyor. Zira bu kaosta aslolan hayatta kalmaktır ve bu amaç için ötekinin haklarının hiçbir değeri yoktur. Orman kanunları artık hayatta kalmanın en baskın faktörü olarak yerleşiyor zihinlere ve sonra da sokaklara…

***

Çürümenin, elbette yoksulluğu da arttıran günümüz kapitalizmi ile sıkı sıkıya bağı var.

Mutluluğun sadece ve sadece maddiyattan ve zenginlikten geçtiği ön kabulünü zihinlere enjekte eden post modern kültür, paranın yerine başka bir mutluluk formülü bulamadığı ve bireyin mutlak özgürlüğünü ve mutluluğunu düşünce sisteminin en başına yerleştirdiği için çürümeye zemin hazırlıyor. Oysaki bu mutlak öncelik öteki’yi yok sayan, salt kendine odaklı bireylerin özgürlük arayışına neden olurken, öteki’yi bir anlamda köle haline getiriyor. Mutsuz köle kulüplerinin sayıları her geçen gün artıyor, sözde mutlu olanların karşısında.

 Nietzsche’nin 19. yüzyıldaki, genel geçer ahlaki değerlerin yarattığı dekadan -çürümüş, bozunmuş- toplum iddiası, günümüzde ise tamamen maddiyata bağlı bencil yaşamların yarattığı ve hepimizi sarmalayan, zihinleri işgal eden ve çürütmeye meyilli sanal bir mutluluğun kurbanları gerçeğine dönüşüyor.

Çoğumuz mutlu değiliz. Zira çürümüşlük derinden sarmış durumda benliğimizi. Mutlu olduklarını sananlar bu çürümüşlüğün iklimine zamanla yenik düşüyor. Zira masanın üzerine dağılan akışkan sıvı hızla ilerleyerek tüm yüzeyi kaplıyor yavaş yavaş. Kurtuluş yok gibi.

Ve en kötüsü de, işgal edilmiş benliğimiz, ne çürümüşlüğümüzün ne de mutsuzluğumuzun farkında artık. Çamur ortamında steril yaşadığını sanan duyarsız ve umarsız robotlara dönüşmüş vaziyetteyiz.

***

18. yüzyılın ünlü düşünürü Jean Jacques Rousseau insanın, doğa insanı olduğu zamanlarında mutlak özgür olarak ve eşit koşullarda yaşadığını ileri sürdükten sonra bu ideal iklimin doğadan uzaklaşılması ve özellikle özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla bozulduğunu, eşitliğin ve dolayısıyla da özgürlüğün kırıldığını savlar. Bu nedenle, Rousseau, kaybolan özgürlüğün ve yitirilmiş doğa -etik- değerlerin tekrar kazanılması için ‘Toplumsal Sözleşme/Contrat Social’ adlı eserinde ortak yaşamı adaletli ve dolayısıyla bozunmaya engel olacak şekilde hayata geçirecek koşulları anlatmaya çalışır.

Rousseau’ya göre kişi, bireyci olabilir ve de kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koymayı isteyebilir. Ancak yapılacak bir toplumsal sözleşme kişiye hem toplumun çıkarlarını öne çıkarttırırken özgürlüğünü de verecek.

Bu ideal ortamın bugünün sınıfsal tabanlı sosyolojisi ve ekonomik koşulları ile yaratılması neredeyse ütopyanın kendisi. Kapitalizmin mutluluk ile ilişkili yanılsaması insanın kimyasını alabildiğine bozmuş durumda. Geriye dönüş artık mümkün değil.

Toplumsal çürüme her tarafımızı sarmaya hızla devam ediyor.

Bundan toplumu kurtaracak bir önder, bir anlayış, bir akil topluluk görebiliyor musunuz etrafınızda?...

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün