Bir kitabı okuduktan sonra, ‘çok sevdim / beğendim’ dersiniz. Zira, içeriğinde yaşantınıza benzeyen paralellikler kurar, kimi zamanda düşlediğiniz olayların gerçekleşebildiğine ikna olursunuz. Kitabın, yazarını tanıdığınızda ise mantık ve duygular birbirine karışır. Yakup Barokas’la otuz yıldır süregelen dostluğun ardından, son yayınlanan ‘Sıradan bir Yahudinin biyografisi’ başlıklı kitabına mümkün olduğunca objektif yaklaşmaya çalıştım. Sayfaları çevirmeye başladığımda, ‘Yazıların çoğunu biliyorum zaten…’ diye düşündüm. Nasıl bilemezdim ki?
↔↔↔
Barokas’la ilk kez Şalom’un Cumartesi öğleden sonraları gerçekleşen ‘yazarlar toplantısı’nda tanıştım. Yıl 1993’tü. Sessizce otururdu. Nitekim o günleri kitapta ‘Yeni bir ortamda fazla lafa karışmadan dinlemek edindiğim kültürün bir parçasıydı herhalde…’ şeklinde irdeleyecekti. Aslında on üç yıldır yaşadığı İsrail’den henüz dönen Yakup’un genelde dış politika içerikli, ‘Bakış’ adlı köşe yazıları beş seneden beri gazetede yayınlanıyrdu. Bir süre sonra eşi Nelly de yazar kadrosuna dahil oldu.
Nelly ve Yakup’la gazete dışında oluşan dostluğumuz bir ‘Japon modeli’ gibi gelişti. Bilindiği üzere Japonların en karakteristik özelliklerinden biri gerek iş gerekse özel hayatlarında kişileri önce dinler, sonra izler, güven duygusu oluştuktan sonra yakınlaşır. Barokaslarla ailece görüşmeye başlamamız da böyle bir süreçten geçti. Dolayısıyla Yakup’un yedi bölümden oluşan – Köklerim; Rafael; Üniversite Yıllarım; Askerlik Anılarım; Aliya Anılarım; Şalom Yılllarım; Emeklilik – yaşantısını arkadaşlığımız süresince öğrenmiş oldum.
↔↔↔
Bir kitap ve makalede en çok dikkati, ilgiyi çeken başlıktır. Kitap söz konusu olduğunda, ‘çoğu’ kez ticari anlamda satışı arttırma amaçlıdır. Barokas’ın bu düşünceyle yola çıkmadığını biliyorum. Öte yanda başlıktaki, ‘Sıradan’ sözcüğünde duraksadım. Hiçbir yaşam sıradan değildir. Yine de başlığın merak uyandırdığını söylemeliyim.
Yakup Barokas’ın biyografi niteliğinde bu kitabının gerek dipnotları, gerekse yayına hazırlanışı açısından çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Dilerim enerjisi daha birçok yazıya vesile olur.
↔↔↔
Yazıyı kaleme aldığım bugün çok değerli saygıyla sevgiyi aynı anda hissettiren bir büyüğümü, Yakup Almelek’i son yolculuğuna uğurladık.
9-10 yaşlarımdan tanıdığım, belli evrelerde daha çok yanyana gelip sohbet ettiğimiz bir dosttu aynı zamanda. Almelek’le anlaşmak için hangi yaşta olduğunuz önemli değildi. Az sözle doğru iletişimi kurabilen bir yapısı vardı. Yaşamı süzgeçten geçirip önünüze koyar, ‘olayları iyi tarafından göreceksin’ demeyi de ihmal etmezdi.
Yakup Almelek ailesine, işine değer verdiği kadar sanata, sanatla ilgili girişimcilere, hobilerine, kitaplara, Şalom yazarlığına da aynı şevkle el verdi.
‘Kimse vazgeçilmez değildir, herkesin yeri doldurulabilir’ cümlesi her zaman geçerli değildir. Neslinin son temsilcilerinden olan Yakup Almelek gibilerinin yeri asla dolmayacak. Hümanist olduğu kadar filantrop bir dostu hep anımsayacağım. Bu vesileyle eşi Ester Almelek’e, çocukları Alper ile Sibel’e tüm Almelek ve İşman ailelerine başsağlığı dilerim.
Sağlıkla kalın.