Millet sıcaklıktan bunalırken, eyyam-ı bahur (emin olun bu terimi ilk defa bu yaz duydum) altında ter dökerken, el âlem neredeyse her bulduğu su birikintisine kendini atarken kışı da düşünmek nereden çıktı.
Bu sual 1952 yılında İzmir’den İstanbul’a taşındığımız yıldan beri ağustos ayının ikinci yarısında gündeme gelirdi.
Evimiz sobayla ısınırdı. Bizimki demir alaşımından yapılmış ‘demir döküm’ sobasıydı. Bazı arkadaşların evinde de çok daha görkemli çini sobalar veya ‘salamandre’lar bulunurdu. (Lütfen resimlere bakınız. Bugün bunları ev dekorasyonunda kullanıyorlar).
Eh, soba denince hemen hemen bütün kışı kapsayacak şekilde çıra, odun, kömür stoku yapmak şarttı. Zira ağustos dönemlerinde odunun ve kok kömürünün* rutubet oranları çok düşüktü. (Her apartmanın dairesinin bodrum katlarında kendilerine tahsis edilmiş depoları vardı.)
Odunu Ihlamur Kasrı karşısında bulunan açık hava depolarından alırdık. (Şimdi oraları Dünya Barış Parkı oldu. Güzel bir mekân, tavsiye ederim.) Odun parçalarının, kalın olmayan çam veya köknar ağaçlarından düzgün kesilmiş orta kalınlıkta ve tabii ki kuru olmalarına özellikle dikkat edilirdi zira çok sıcak günlerde, odunların daha ağır çekmeleri için onları sulayan satıcılara da rastlanırdı.
Kömür ise Kuruçeşme’de bulunan resmî depolardan alınırdı. (Şu anda oraları şahane bir gezinti alanı kafeler, çocuk parkları, konser alanı ve lüks oteller ile dolmuştur. Mavi Balık lokantası kömür tanzimin merkez binası idi.)
Kömür fiyatları sabitti. En büyük problem tartı idi. Mutlaka kamyonun önce boş tartılmasını ve doldurulduktan sonra tekrar tartılmasını şart koşan babam, kantarcıya da itimat etmez kantarın başına kendi geçer ve kömürü tartardı.
Özetle soba başında geçecek uzun kış gecelerini hazırlamak kolay değildi.
Şimdi sualim şu: Soba kurmasını biliyor musunuz? Cevabınız hayır ise internete girip şimdiden bir sobacıyla ön temas kurmanızı tavsiye ederim. Hadi bulamadınız, o zaman müsait bir zamanınızda Tahtakale’ye gidip orada mangal satıcıları ile konuşup odalara mahsus mangalları nasıl yakacağınızı size öğretsin; çıra ve kömür problem değil, her yerde satılıyor… Ancak mangaldan sızacak karbon monoksit gazına karşı da tedbir almayı da bilhassa öneririm.
“Ne oluyorsun yahu?” diye sormayın.
Ağustos ayında yayınlanan ‘Farmers Almanach’ (Çiftçinin takvimi diyebiliriz) 2024 kışına ait bazı ön tahminlerde bulunan bir makale yayınladı. Makalenin başlığı ‘The Brrr…is Back’. Özetle önümüzdeki kışın çok daha yoğun yağışlı, normal sıcaklıkların altında seyir edeceğini bilhassa belirtiyorlar. Dayandığı sebeplerden biri de çok ilginç. Güneşimizde tespit edilen bazı lekeler genişlemiş ve bu yüzden alacağımız ışınların yoğunluğunda hafif de olsa bir azalma olabilecekmiş…
Avrupa’da kayak meraklıları için yayınlanan hava raporlarında hemen hepsi kayakçılar için önümüzdeki kışın çok daha bereketli olacağını bol yağışlı günler geçireceğimizi ve tüm merkezlerin şahane bir karla kaplı olacağını sporculara ve amatörlere müjdeliyorlar…
Ülkemize gelince, 9 Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi öğretim üyesi sayın Prof. Dr. Doğan Yaşar 2024 yılında çok şiddetli soğukları beklediğini hatta İstanbul Boğazının da tıpkı 1929 yılındaki gibi donabileceğini beyan etti. O dönemde Boğaz’ı yürüyerek geçenler varmış.
Kulunuz 1954 kışını hala hatırlar. Boğaz donmamıştı ama Tuna Nehrinden kopup gelen buz tüm Boğaz’ı kaplamıştı. O dönemde su boruları donarak patlamış günlerce şehir susuz kalmıştı. Elektrik kesintilerinden bahsetmek bile lüzumsuz.
Tüm bu söylediklerimi düşünerek, hiç sıcaktan şikayet etmeyin. Vücudunuza bol bol güneşi stoklayın. Kışı rahat geçirebilirsiniz.
Her hâlükârda doğal gaz sıkıntısı çekmeyeceğimizden ısınma problemimiz olmayacaktır.
Ancak sobayı da aklınızın bir köşesinde tedbiren bulundurun. Emin olun bir ‘salamandre’ veya bir çini sobasının görüntüsü ve yaydığı tatlı sıcaklık ortamında oturup kitap okumak kadar büyük bir keyif yoktur.
---
* Kok kömürü: Taş kömürünün ısıtılarak tüm gazlarından arındırıldıktan sonra geriye kalan katı maddedir. Günümüzde sadece demir çelik fabrikalarında kullanılmaktadır.