Aziz Yıldırım 1998 yılında başa geldiğinde Galatasaray’ın sportif başarı olarak önünde bir takım devralmıştı. 1959 öncesi şampiyonlukları da bir kenara bırakacak olursak yine şampiyonluk sayısı olarak Fenerbahçe öndeydi. Ardından Galatasaray öne geçti. Yine Aziz Yıldırım döneminde Fenerbahçe’nin şampiyonluk sayısı olarak öne geçtiği dönemler oldu. Ancak daha sonra Galatasaray yine arayı açtı. Üzerine bir de UEFA kupası koydu.
Aziz Yıldırım’ın yaptığı şey ise tekrardan en başarılı kulüp olma yönünde tesisleşme, gelir yaratma, stadyumu çağa uygun hale getirme, Fenerium’ları açmak oldu. İşe de yaradı. Fenerbahçe sportif olarak rakipleriyle hicbir zaman arayı çok fazla açamasa da ekonomik olarak makası çok fazla açmıştı.
Bu ekonomik güven daha iyi transferleri getiriyordu. “Fenerbahçe istediğini alır”, “Arda Turan’ı kredi kartımla tek çekim alırım” tarzı birçok söylem duyduk. “Fenerbahçe ve diğerleri” temalı birçok açıklamaya maruz kaldık. “Tek büyük Fenerbahçe” diye propogandalar yapıldı. Gerçekten de tek kaldı Fenerbahçe. Ancak tek büyük olarak mı kaldı? Yoksa sevilmeyen, yenilmesi istenen, sempati duyulmayan tek takım olarak mı kaldı? İşte konu tam olarak buydu…
Anadolu takımları Fenerbahçe’yi yendiğinde ayrı bir haz duyuyor. 2005 yılında Konyaspor-Fenerbahçe maçında Anelka’nın elle attığı gol sayıldıktan sonra, Trabzonspor, Galatasaray ve Beşiktaş o haftaki maçlarına aynı pankartla “El değmemiş temiz bir lig istiyoruz” diyerek çıkıyordu. Hepsi Fenerbahçe’ye karşı birleşip, Fenerbahçe’ye karşı ses çıkartıyordu.
Bursaspor ile Fenerbahçe’nin şampiyonluk için kapıştığı sezon. Bursaspor şampiyon olunca, arabasına binip Bursa’da şampiyonluk kutlamasına giden birçok Galatasaraylı ve Beşiktaşlı tanıdıklarım olmuştu. Kısacası “Fenerbahçe ve diğerleri” teması gerçekleşmişti ancak bu tek başına bırakmıştı Fenerbahçe’yi. Ancak bana göre olumlu değil olumsuz manada…
Dursun Özbek yeniden başa geldiğinden beri Erden Timur ile birlikte sanki 1998-2018 arasındaki Aziz Yıldırım Fenerbahçesi’nin egolu, kibirli duruşunu sergiliyor. Hep büyük transfer yapma düşüncesi. Transferlere ödenen rakamları tam açıklamama, kamuoyundan gelen eleştirilere yapıcı cevaplar vermeyerek bu eleştirileri küçük görme, devletle girilen ve tüm rakipleri rahatsız eden arazi konuları, “konuşursam yer yerinden oynar” ve benzeri söylemler ile ortalık karıştırmak ama bir türlü konuşmamak…
En son bu haftaki Galatasaray-Trabzonspor maçından sonra, öncesinde tartışmasız faul olan bir pozisyonla gol atan Galatasaray’ın Başkanı Dursun Özbek maçtan sonra çıkıp bir de üzerine mağdur edebiyatı yaptı. 70 küsur yaşındaymış 50 senedir maç izliyormuş ama hiç Galatasaray’ın böyle ince ince doğrandığı maç görmemiş. Hatalı golle maçta avantaj elde et, üzerine çıkıp bir de sen mağdur ol.
Neyseki genellikle konu Galatasaray olunca suya sabuna dokunmayan Trabzonspor bu sefer bir açıklama yayınlayabildi. Geçen hafta da transfer konusu yüzünden Beşiktaş ile atıştı Galatasaray. İki kulüp arasında da açıklamalı atışmalar oldu.
Kısacası herkesi bir tarafta kendini başka tarafta gören “yeni bir Galatasaray” görüyorum ben. Bu filmi yıllarca izlemiş biri olarak sonunun çok iyi bitmeyeceğini biliyorum. Bakalım 20 yılda yalnızlaşan Fenerbahçe gibi Galatasaray da aynı filmi mi izletecek bize, yoksa filmin sonu bizim bildiğimiz gibi değil farklı mı sona erecek?