Yaz günleri kimimiz için bir çalışma, kimimiz için de bir dinlenme fırsatı yaratıyor. Elbette ki yalnızca bedensel ya da düşünsel bir çalışmadan söz etmiyorum. Söz gelişi kış boyunca ertelenen okumalar için umut besleyenler, bunu bir alışkanlık haline getiremediklerinden, çoğu kez düş kırıklığına uğrayabiliyor. Oysaki mevsimler, benim için bir farklılık yaratmıyor. Kitap okumayı her zaman seviyor ve sürdürüyorum. Nitekim telefonla görüştüğüm arkadaşlar, ne yaptığımı sorduklarında, bu arada değişen bir şey olmadığını, hiçbir şey yapmadığımı söylüyorum.
Görünürde hiçbir şey yapmıyorum, ama gerçek öyle mi?
Bedensel bir çalışmamın olduğunu söyleyemem. Sürekli okuyorum, yazıyorum, düşünüyorum, sorguluyorum… Başkalarını bilemem, ama bu da yaşantımda önemli bir şey benim için!
Yaşlı üstat Sekito, bir gün müridi Yakusan’ı bir kayada otururken gördüğünde ona ne yaptığını sormuş. Yakusan, hiçbir şey yanıtını vermiş. Bunun üzerine üstat, o zaman boş boş oturuyorsun, demiş.
“Boş boş oturmak da bir şey yapmaktır.”
“Sen hiçbir şey yapmıyorum, dedin. Peki, hiçbir şey yapmamak nedir?”
Sekito, bir süre düşündükten sonra şöyle demiş: “Binlerce bilgeye sorsan da, bunun yanıtını alamazsın!”
Ben de merak ettim, Google’dan bu soruya bir yanıt aradım. Meğer Hollanda dilinde, hiçbir şey yapmamak anlamına gelen “Niksen” diye bir kavram, düşünsel bir öğreti varmış. Polonyalı yazar Olga Mecking de Hiçbir Şey Yapmama Sanatı adlı bir kitap yazıp uluslararası bir ün kazanmış. Hiçbir şey yapmamak, bilinçli olarak enerji ve zamanı bir amaca ya da bitirilmesi gereken bir işe harcamamak olarak tanımlanıyor. Bir işten diğerine atlamak yerine yavaşlatmak, bir eylemin ayrıntılarına odaklanmak yerine zihnimizin dolaşmasına izin vermek... Diyelim ki oturmuş bir kitap okuyorum. Arada bir bu kitabı elimden bırakıp üstünde düşünmek de “niksen” olarak adlandırılıyormuş.
Yazar düşünülenin aksine, bir işle uğraşmaya alışmış bir beden için hiçbir yapmamanın çok zor olduğunu, genelde bir suçluluk duygusu uyandırdığını söylüyor.
Neyse ki uzun zamandır hiçbir şey yapmamaya öyle alıştım ki, artık bende bir suçluluk duygusu uyanmıyor!
Jean-Jacques Rousseau, Dillerin Kökeni Üzerine Deneme’sinde şöyle diyor:
“İnsanı tedirgin, öngörülü, aktif kılan tutkular ancak toplum içinde doğar. Hiçbir şey yapmamak, kendini korumaktan sonra insanın ilk ve en güçlü tutkusudur. İyi bakılsaydı, kendi içimizde bile, herkesin dinlenmeye ulaşmak için çalıştığı görülürdü; bizi çalışkan kılan yine tembelliktir.”
Tembellik deyince, bu işin kitabını yazmış Paul Lafargue’yü anımsatmalıyım. Bu Fransız düşünür ve eylem insanı, zihnimizi yaratıcılığa yöneltmek ve yeni düşünceler üretmek için eylemsizlik olarak görülen tembelliğin, hayatımızda mutlaka yer alması gerektiğini söylüyor.
Umalım ki, bu hiçbir şey yapmama hakkımızı, sürekli yeni atılımlar için kullanmış olalım!