Günler sonra ilk defa dinlenmiş uyanıyorum. Dinlenmiş. Bu sabahı diğerlerinden farklı kılan ne? Havanın bir nebze serinlemesi mi? Evet günler sonra bir de sırılsıklam terlememiş uyanıyorum bu sabah.
Ama asıl fark bence…
Başarı.
Kocaman bir kalabalığın içindeyim. Dip dibe oturmuşuz. Çoğunluk minderlerin üstüne. Çok azımız evlerimizden getirdiğimiz piknik koltuklarımızda. Kiminin elinde içeceği, kiminin sandviçi. Dip dibe. Tek nefes. Tek ses. İzliyoruz. Büyük ekranda başarıyı izliyoruz. Kızlarımızı. Kıran kırana bir maç oluyor. Sayıyı verince, hele peş peşe verince ölüm sessizliği. Sonra enerji dönüyor. Sayılar peş peşe geliyor. Kızlar -her iki takım da- zımba gibi. Rakip zorlu. Sayılar gelince, kalabalık coşuyor. Arada hakemler topun dışarıda olup olmadığına karar vermek için maçı durduruyor. Kayıtlar inceleniyor. Top blokaja değerek mi geçti, değmeden mi? Sporcunun uzun tırnaklarına değmiş. Başka bir sefer kayıtlar topun içeride olduğunu gösteriyor. Düşünüyorum teknoloji bu kadar ilerlemişken, tırnaklar için bir şey yapılamaz belki ama sahanın altına döşenecek bir sistem topun düştüğü yeri anında hesaplayıp top değdiği an, değdiği yeri ışıkla bizlere sunabilir. Böylesine basit bir sistemi kimsenin düşünmemiş olmasına şaşıyorum.
Oyun her seferinde duruyor. Heyecanlı bir bekleyiş! Sporculara da bir nefeslenme anı.
Derken oyun tekrar başlıyor. Kıran kırana. Nefes nefese. Sporcuların hırsı, heyecanı, büyük ekran üzerinden kalabalığa geçiyor. Kalabalık her sayıda daha da bir coşuyor. Başarı geldiğinde sadece bu gecenin başarısı olarak gelmiş olmuyor. Başarı bir ömür ter, kas ağrısı, hırs, çalışma, emekle geliyor. Başarı sadece bu akşamın başarısı değil. Başarı yıllarını, günlerini, saatlerini, bu işe emek vermenin sonucu. Acemiliklerin, üzüntülerin, kayıpların ardından geliyor başarı. İnsanın -bir konuda becerisi kendiliğinden varsa bile- başarısı uzun çabalar sonucu geliyor.
İnsan yeni başladığı her konuda acemi. Dansa gidiyor olabilirsiniz, yeni bir sporu öğrenmeye çalışıyor olabilirsiniz. Benim gibi at binmeyi öğrenmek istiyor olabilirsiniz. Acemiliğimizden utanmak yerine, acemiliğimize sarılmak da mümkün. Acemilikten geçmeden büyünmüyor çünkü.
ÖĞRENMEK?
“Bildiğiniz her şeyi unutun” dedi. “Geldiğiniz bu yerde, öğrenmeyeceksiniz. Doğru terim öğrenmek değil.”
Nasıl öğrenmeyeceğim? Araba kullanmayı öğrenmiştim. Bu da bir aracı sürmek gibi değil mi? Öğrenmem gerekiyor!
“Burada hiçbir şey öğrenmeyeceksiniz. Burada kaslarınızı daha önce hiç kullanmadığınız şekilde kullanmaya başlayacaksınız. Muhtemelen daha önce varlığını bile bilmediğiniz kaslarınızı kullanmaya başlayacaksınız. Bu bir öğrenme süreci değil. Bu bir uyumlanma süreci. Atınızı araba kullanır gibi süremezsiniz. Eyerin üstünde oturamazsınız. Eyer rahat ettiğiniz bir koltuk değil. Güç aldığınız ve kaslarınızı doğru açılarda kullanarak gücünüzü doğru şekilde dağıttığınız bir çalışma alanı.”
Başarı belki de öyle geliyor. Önce bildiğiniz her şeyi unutarak. Sonra zaman ayırarak. Yorularak. Çok yorularak. Acemiliklerden ve başarısızlıklardan geçerek. Yavaş yavaş uyumlanarak.
Ve kalabalıkların arasında bu yolculuğun zorluğunu bilenler, bu yolculuğu bir kere daha sizinle birlikte yapmış hissediyorlar. Başarı genişliyor. Topluma yayılıyor. İzleyicilerden belki de bir kısmı yeni bir yol keşfediyor. Bir kısmı kendi yollarına daha bir hırsla sarılıyor.
Aklımda binbir düşünce. Kalabalıkların arasında izlediğim ilk maçımdı. Kalabalığa, akışa, kutlamalara uyumlandım. Mutlulukla eve dönüyorum. Sesim çatlak. Ruhumda aşk. Tebrikler Filenin Sultanları. Boş yapanları boş verin siz. Siz bizim gururumuzsunuz!