Prof. Paolo Girardelli ile 'biz bize'

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
6 Eylül 2023 Çarşamba

Dolunayda faytonlarla ‘Küçük Tur’a çıkma geleneği çok gerilerde kaldı. Artık Adalılar için dolunay Aya Yorgi Tepesi ile özdeşleşti. Önceleri taşlı, sonradan asfaltlanan dik yokuşu gençler yürüyerek çıkarken, orta yaş ve ötesi Lunapark’tan önceden ayarlanan belediyenin araçlarıyla tepeye ulaşıyor. Tezat böyle başladı. Adına değişimin getirdiği kolaylık da desek, ‘öf’leyerek çıkan ayak seslerinin yerini korna çalarak tepeye ulaşan tekerlek gıcırtıları aynı keyfi hissettirmiyor. Başka bir seçeneğim olmadığından ben de minibüs hizmetinden yararlanıyorum. Ancak eskilerin anlatısı ile söz konusu yokuş Aya Yorgi Manastırına ulaşmak için yapılan bir ‘hac’ yolculuğuydu. Şimdilerde kilise en çok turistler ve farklı inançtan insanların mum yakıp dilek tuttukları bir mekâna dönüştü.

Kilisenin arkasında yer alan çay bahçesi gün boyu olağanüstü manzarasıyla hizmet veriyor. Mehtaplı gecelerde ise ‘kır gazinosu’na dönüşerek doğallığını koruyor. Plastik yerine tahta masa ve iskemlelerde oturup önce gün batımını ardından mehtabın yükselişini izlemek büyük mutluluk.

Geçtiğimiz hafta insanlar kendi çapında gökbilimci kesildi. ‘Mavi Ay’ ağustosun gündemine oturdu. Biraz merak, biraz da bilinmezlik uyandı zihinlerde. Sonuçta ‘Mavi Ay’ı, Aya Yorgi’de izledim. Aynı ay içinde iki kez dolunay evresi oluştuğunda gözlemlenebiliyor. Yılın 13. dolunayını diğerlerinden ayırmak için adına ‘Mavi Ay’ denilmiş. Özetle gerçekte rengi mavi değil.

Bir anda masada oturanlar, cep telefonları ile ‘eller havada’ resim çekmeye başladı. Her yandan ‘klik’ sesleri geliyor, flaşlardan çıkan mavi ışıklar yıldız misali görünüyordu.

***

Ağustosun ikinci dolunayı bitti; leylekler uçup gitti, okulların açılması ile şehre dönüş başladı. Ve ‘biz bize’ kaldık. ‘Biz bize’ hüzün, yalnızlık gibi sözcükleri çağrıştırsa bile farklı anlamlar da içeriyor. ‘Biz bize’ kimler? Farklılıkları ne?

26 Ağustos’ta Çelik Gülersoy Kültür Merkezinde, ‘Anılar, Söyleşi ve Tanıklıklarla Adaların Tarihini Yazanlar’ söyleşisi gerçekleşti. Organizasyon mükemmeldi. Moderatörlerle konuşmacılar birbirini tamamladı. Diğer adalardan gelen dinleyicilerle ortam bütünleşti.

Eski bir Adalı olarak bildiklerimi dinlemek, bilmediklerimi öğrenmek, farklı dönemleri başkalarından duymak güzeldi. Konuşmaların içeriğinin nostaljiden ziyade, ‘Adalı’ kimliği üzerinde yoğunlaşması çok daha anlamıydı. İzleyici kitlesinin bazılarını tanıyordum, bazılarını ise hiç görmemiştim. Oysa Ada’da yaşıyorlardı. Günlük yaşamda karşılaşmamıştık hiç. Belki onlar da artık ‘biz bize’ olmak istiyorlardı.

***

3 Eylül Pazar, Tarih Vakfı ve Adalar Müzesi işbirliği ile gerçekleşen, ‘Paylaşılan Bir Miras: Beyoğlu ve Adalardaki Mimaride İtalyan İzleri’ başlıklı konferans, yirmi yıldır İstanbul’da yaşayan, halen Boğaziçi Üniversitesinde görevli olan Prof. Paolo Girardelli’nindi.

Pera ve Prinkipo arasındaki benzerlikleri kültürel ve mekânsal bağlamda, çeşitli toplumsal gruplarla azınlıkların etkisi gibi konuları uzmanlık alanı ‘Sanat ve Mimarlık Tarihçisi’ olarak anlattı. Hizzi Köşkünün Adalardaki ilk rasathane oluğunu, San Pacifico Katolik Kilisesinin Ada’nın koruyuculuğunu temsil ettiğini biliyor muydunuz?

Sekiz dil bilen Girardelli konuşmasını Türkçe gerçekleştirdi. Aidiyet yelpazesi, geçişken olmayan kimliklerin de irdelendiği konferansın ardından gelen sorular da ilgi çekiciydi.

Günün açılış konuşmasını BÜ Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Yaşar Cora’nın yapması etkinliğe ayrı bir anlam kattı. Cora 2022’de Bilim Akademisinin 40 Yaş Altı Genç Bilim İnsanları (BAGEP) Ödülü’nü almıştı. Büyükada’da yaşamaya başlayan Yaşar Cora kısa süre önce Tarih Vakfı Eş Başkanı oldu.

***

Aynı gün Adalar Müzesinin hınca hınç dolu konferans salonunda dinleyicilerden az sayıda insan tanıdığımı fark ettim. Çoğu Adalıydı. Neden şimdiye kadar rastlamamıştım? Acaba, ‘biz bize’ kavramı değişiyor muydu? Temelde farklılıklarda birleşebiliyorsak, neden olmasın?

İstedikten sonra Ada’da sıkılmak mümkün değil.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün