Putin’in Ukrayna işgalinin ilerleyen günlerinde öyle bir psikoloji hâl almıştı ki Ukrayna işgalini haklı gösterecek söylemler, koca koca profesörler ya da emekli askerlerce de şaşkınlık yaratırcasına dile getirilmişti.
Bu konuda öne çıkan başlıca söylemler şunlardı: “Ukrayna kaşındı, Rusya girdi”, “Amerika, Irak’ı işgal ederken ses çıkarmayanlar, neden şimdi sert tepki gösterip Rusya’ya karşı yaptırımları destekliyor?”, “NATO’yu, Rusya’nın ‘arka bahçesine’ sokmak istersen olacağı bu!”
Söz konusu bu söylemlerden ilk ikisine, naçizane bir uluslararası ilişkilerci olarak açıklama getirmek durumundayım. “Ukrayna kaşındı, Rusya girdi.” Ukrayna’nın kaşındığı yok. Her egemen devlet gibi -ki Putin Ukrayna’yı egemen bir devlet olarak görüyor mu orası şüpheli- Ukrayna da bağımsız iç ve dış politika belirlemek durumundadır.
Ukrayna, yüzünü isterse Batı’ya, isterse Doğu’ya döner. Bu, Kiev’in bileceği, karar vereceği bir siyasettir. Ukrayna, batı ittifakı ve NATO’ya eklemlenmek istiyorsa buna öncelikle Ukrayna halkı ve yönetimi karar verir, herhangi bir hegemonik güç değil.
“Ukrayna kaşındı, Rusya girdi” söylemi, Rusya’yı haklı çıkarma ya da sırf Amerikan karşıtlığı yapacağım diye Rusya’nın her eylemini maruz gösterme yaklaşımıdır. Böyle bir durumda Rusya, yayılmacı olmuyor da Amerika emperyalist oluyor, bu düşünce yapısı da son derece sıkıntılı.
“Amerika’ya gösterilmeyen tepki, Rusya’ya gösteriliyor.” Bu söylem de tamamen önyargılı ve hatalı. Bu söylemin özellikle, sosyal medyayı etkin kullanan Z kuşağı üzerinde etki yaratmak ve dezenformasyon amaçlı olduğu çok açık. Z kuşağının tam anımsayamayacağı 2003’te, ABD ve İngiltere koalisyonun, Irak’ı işgal sürecinde hem ilgili ülkelerin kendi yurttaşları hem de uluslararası kamuoyunca milyonlarca insan sokaklara dökülmüş Amerikan işgalini aylarca protesto etmişlerdi.
Amerika’nın Irak’ı işgaline gösterilen tepkiler, Rusya’nın Ukrayna işgaline gösterilen tepkiden daha fazlaydı. Öyle ki Londra ve Roma gibi büyük metropollerde sergilenen işgal karşıtı eylemlerde 5 milyonu aşkın insan, Amerikan işgaline yüksek perdeden ses yükseltmişlerdi.
Sadece Roma’da, ABD’nin emperyalist politikalarına karşı durup kendini sokağa atanların sayısı 3 milyonu buldu ve bu sayı, o ana dek herhangi bir sivil toplumca düzenlenen protesto tarihinde bir ilkti. Hatta, bu gösteri dizileri, Guinness Dünya Rekorlar Kitabı’na dahi girmişti. Kaldı ki sadece Ocak-Nisan 2003 arasındaki gösterilere ‘36 milyon’ savaş karşıtının katılması, bugün Putin’in Ukrayna işgaline gösterilen tepkileri gölgede bırakır nitelikteydi.
O zamanlar ne Facebook vardı, ne Youtube ne de günümüzün çok maharetli diğer sosyal medya enstrümanları… Buna rağmen milyonlarca halk, sıkı şekilde örgütlenmişler ve tarihin en etkileyici demokratik gövde gösterisini gerçekleştirmişlerdi.
Bu konuda şu noktayı açıkça vurgulamalıyım; Rusya’nın uluslararası ilişkilerde etkin bir güç olması elbette desteklenebilir ya da Rus hayranı da olunabilir ancak Putin’in 2008’de Güney Osetya’yı paramparça edişi ve 2014’te de Kırım’ı ‘oldu bitti’ye getirerek ilhak etmesine ses çıkarmayıp ‘ama’ ile başlayan cümleler kuranların, son Ukrayna işgalinde ‘pes’ dedirten açıklama ve yaklaşımlarından sonra, Washington-Moskova arasında bir yerde kendilerini konumlandırmaktan ziyade, uluslararası hukukun değerleri ve insan hak ve özgürlükleri etrafında tavır almalarının daha yerinde olacağını düşünüyorum. Yoksa, “senin işgalin kötü, benimki iyi” mantığını savunmak, tam bir akıl tutulmasının tezahürüdür.
Tüm bu özetleyici veriler gösteriyor ki Rusya’nın Ukrayna işgalini haklı göstermek için 40 takla atıp toplumun bir kesimine, ‘2003’te neden ABD’ye aynı tepkiyi göstermediniz?’ türündeki ilginç argüman ve çıkışların, hem gülünç hem de iyi niyetten uzak olduğu ve tarihin sadece tek bir tarafına bile isteye odaklanmak anlamına geldiği ortadadır.