Göç

Elif ULUĞ Köşe Yazısı
13 Eylül 2023 Çarşamba

Cenevre merkezli Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi, 2022 yılında dünya çapında rekor sayıda 71,1 milyon insanın güvenlik ve barınma arayışı içinde kendi yerel topluluklarından kaçtığını, bu rakamın bir önceki yıla göre yüzde 20 artış olduğunu bildirdi. Dünya çapında yerinden edilmiş insanların neredeyse dörtte üçü, Suriye, Afganistan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ukrayna ve Sudan’ın da aralarında bulunduğu ve hepsi savaşın harap ettiği yalnızca on ülkede yaşıyor. Ancak geçen yılki yerinden edilmelerin çoğu (32,6 milyon), sel, kuraklık ve heyelan gibi iklim felaketlerinden kaynaklandı. Kendi ülkelerinde hayatlarını yeniden kuramayan bu insanların çoğu, kaçınılmaz olarak yurtdışında yeni hayatlar kurmaya çalışacaklar ama onlara yardımcı olacak uluslararası işbirliği nerede bunu da bilen yok!

Denizlerin ötesindeki fırsatları arama dürtüsü, tarih kadar eskidir. Tarih boyunca insanoğlu sürekli hareket halinde oldu. Tıpkı 19. yüzyılın ortaları ve 20. yüzyılın başlarında ABD'ye gelen İrlandalı veya İtalyan göçünün büyük dalgalarında olduğu gibi, insanlar toprak vaadiyle daha iyi bir yaşam arıyordu. 1940’ların ikinci yarısından 1970’li yıllara kadarki dönemde İngiltere’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan işçi açığını kapatmak üzere Britanya Adası’na gelen ve eski İngiliz kolonisi ülkelerin vatandaşları olan kesimlere kısaca ‘Windrush nesli’ deniyor. Bu nesil adını 1948'de Jamaika ile Trinidad ve Tobago'dan işçileri taşıyan MV Empire Windrush adlı gemiden alıyor.Ve bu insanların Birleşik Krallık’ta uğradıkları kötü muameleler 2018 yılına kadar sürüp İçişleri Bakanı Amber Rudd’ın istifasına yol açmıştı.

Savaş sonrası yeniden yapılanma için hayati öneme sahip olan yabancı göçmen işçilere yönelme, 1945’ten sonra Kuzey Avrupa'nın büyük bir kısmında görülen bir özellikti; dolayısıyla. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 1951’de kuruldu ve geçtiğimiz günlerde IOM Genel Direktörlüğüne seçilen Amy Pope, ‘resmi olarak iklim göçü çağına girildiğini’ belirtti.

Yine 1950’lere dönelim;  Batı Almanya'da 1950’lerden itibaren bir Gastarbeiter veya göçmen işçi programı vardı; bu, günümüzün birleşik Almanya’sındaki canlı Türk topluluğunun oluşmasını sağladı. Bugün artık Almanya’da 3,5 milyon Türk’ün, neredeyse dördüncü kuşak nesilleriyle var.

Bugünlerde ilginç olan, işçi bulma sıkıntısının geri gelmesi. Pandemi sonrası dünyada, zengin ülkelerdeki işsizliğin onlarca yılın en düşük seviyelerine düştüğünü, boş pozisyonların tüm zamanların en yüksek seviyesine yaklaştığı ve işverenlerin işçilere ciddi şekilde ihtiyaç duyduğu görüldü. Hükümetler şu anda aktif olarak göçü teşvik etmeye çalışıyor; Kanada önümüzdeki birkaç yıl içinde 1,5 milyon yeni sakinin gelmesini umuyor ve Japonya ve Güney Kore gibi geleneksel olarak göçe karşı çıkanlar da dahil olmak üzere birçok zengin ülke yaşlanan nüfuslarla mücadele ederken artık yabancı doğumlu yeteneklere daha açık. Bugün Brezilya’da 200 bine yakın nüfusuyla, 1908’lerde Brezilya’ya göç eden Japonları düşününce son derece farklı kültürlerin bile çekilen bin bir acıya rağmen birbirine bağlanabileceğini görebiliriz.

Ancak şu anda savaştan, yoksulluktan ve iklim felaketinin etkilerinden kaçan insanların çoğu için, müreffeh hayatlar yaşayabilecekleri daha zengin uluslara gitmek isteyenlere vize, yeniden yerleşim planı veya güvenli yollar pek de yok.  

IOM, 2014’ten bu yana 28 binden fazla insanın Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybettiğini ve bu yıl şu ana kadar ölü veya kayıp olarak bildirilen insan sayısının önceki dört yılın rakamlarını geride bıraktığını hesapladı. Akdeniz’de devlet öncülüğündeki arama ve kurtarma operasyonlarında ciddi gecikme ve boşluklar var ve Macaristan gibi bazı hükümetler, Hıristiyan ve beyaz göçmenleri kabul ederken Hıristiyan olmayanları reddederken son derece mutlu oldukları gerçeğini gizlemediler. BM, bu ay New York’ta üst düzey bir zirve için yapılacak genel kurul toplantısıyla birlikte artık uluslararası göç konusunda eşgüdümlü, küresel bir stratejinin zamanının geldiğini söylüyor. Amaç, BM’nin II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en kötü göç krizi olarak adlandırdığı duruma daha insani bir yaklaşım bulmak. Konuyu Japonya’nın göçmen politikalarında yaşadığı değişikliklerle kapatalım. Japonya, sessizce kısıtlamaları hafifletiyor ve çoğunlukla Vietnam, Çin, Endonezya ve Filipinler gibi Asya ülkelerinden olmak üzere rekor sayıda göçmen kabul ediyor. Temmuz ayında açıklanan veriler, nüfusta yaklaşık 800 binlik rekor bir düşüş olduğunu görüldü, ancak aynı zamanda yurt dışında doğanların sayısında da tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 3 milyona eriştiğini ve bu rakamın on yıl öncesine göre neredeyse yüzde 50 artış var. Japonya, yeni kabul edilen göçmenlerin bir Japonca öğrenmesi konusunu çözerse ki çalışkan, azimli ve müthiş Japon halkını tanıdığım için diyebilirim ki ‘göçmen eğitimi’nin altın kitabını da yazacaklardır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün