Yeni yıl, dertler, umutları yeşertmek

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
13 Eylül 2023 Çarşamba

Çeyreğini yakında devireceğimiz üçüncü binin ilk yüzyılının şu ana kadar olan akışını üç kavramla özetlemek gerekirse ne derdiniz? Muhtemelen, “o kadar çok özelliği var ki kendimi kısıtlamak istemem” diye düşünürdünüz, çok da haklı olarak.

Kimine göre iklim krizi ve ekolojik dengenin, eskilerin tabiri ile gayrı kabili rücu şekilde bozulması bu yüzyıla damgasını vuruyor. Çok doğru! Küresel iklim değişikliği artık iyiden iyiye yaşamımıza girdi. İnsanoğlu, kendi kuyruğu ile uğraşadursun, üzerinde yaşadığı cennet parmaklarının ucundan kayıp gidiyor. Ancak hırs onun zayıf benliğini öylesine ele geçirmiş ki, egosunu tatmin etmek uğruna yapamayacağı hiçbir şey yok. Netice: Tahribat, canlıların, bitki örtüsünün imhası, kuraklık, açlık, susuzluk vs. vs. Cennetin cehenneme çevrilmesi. Hem de dolu dizgin!

Yüzyılın 9/11 saldırıları ile açıldığını ve terörün yüzyıla adını yazdırdığını düşünürsek, devamı geliyor. Niye terör? Şişkin egoların daha da şişmesi için mi? Zengin olmak, ekonomik çıkarları parlatmak, nüfuz ile şişip “şu dağları ben yarattım” demek için mi? Terör dalgalarının pompaladığı otokratik rejimler veya otokratik rejimlerin pompaladığı “dünyayı ele geçirme senaryolarına” bağlı yan ürünler: göçler, mülteci sorunu, bir umut adına tezgaha gelen insanlar, dönen dolaplar, yitip giden güzellikler, yaşamdan koparılan çoluk çocuk, insanlar.

Sahte devrimler: Arap Baharı gibi. Demokrasiyi özümseyemeyecek coğrafyalara dayatılan yaşam şekilleri. Oysa, bilinçlenebilseler, düşünebilseler, nerede yanlış yaptıklarını anlayabilseler, kendilerine özgü bir model geliştirebilecekler belki de. Amerika ve Britanya’nın en iyi okullarının, üniversitelerinin Körfez ülkelerinde şubeleri var. Bir ton para karşılığı insanları kaydedip, onları bilmem kaç yıl sonra mezun ediyorlar. Ancak onlara kendileri ile ilgili hiçbir şey vermiyorlar. Suni bilgilerle kafalarını doldurup sanal bir alemin ortasına bırakıveriyorlar insanları. Zengin ailelerin yaratıcılıktan ırak, sözüm ona batı kültürü ile eğlendirilmiş çocukları, kendileri için, ülkeleri için, gelecekleri için bir şeyler yapacaklar da “en geniş anlamında insan haklarına saygılı” bir yaşantı kuracaklar. Ve İslam’ı teröre alet edenleri finanse ederek, kendileri gibi düşünmeyenlerin özeline burun sokmayacaklar.

Bazı ülkelerin dertleri ne? Neden Çin Tayvan’ı yutmak ister? Rusya’nın Ukrayna ile ne alıp veremediği var ki ülkeyi işgal etmekle kalmıyor tüm altyapısını ateşle kavuruyor? İran’da Ayetullah rejimi kendi çıkarlarına uygun bir şekilde oluşturduğu İslam anlayışını halkına dayatırken, gerçekten varmak istediği nedir? O halk ki, Şah’tan kurtulma sürecinde devrimi desteklemiş, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur. Veya Hindistan ile Pakistan’ın, Yunanistan ile Türkiye’nin, Azerbaycan ile Ermenistan’ın birbirlerine olan husumetleri artık bitse de mutlu yaşamanın keyfini sürsek…

Holokost sonrası Yahudi halkına umut olan, iki bin yıllık umudu hayata geçirirken ulusu küllerinden doğuran İsrail ile Arap komşuları arasındaki tarihi sorunlar yumağı da cabası. Aslında tarihi derken abartıyoruz. Sorunların başı pek pek iki yüzyıl geriye gider. Azı var fazlası yok. Nasıl oluyor da, suni olarak yaratılan bir sorunlar silsilesi bölgeyi böylesine ipotek altına alabiliyor? Siyaset “asarım keserim” edebiyatı tarafından yönetilince öyle olabiliyor, maalesef. Toplumda “sevgi – saygı – güven” üçlemesi dengesini bir yitirmeye görsün, iki değişik lisan geliştiren iki halk gibi oluyor, geçmişinde fırtınalı asırları dayanışma ile alt eden toplumlar…

Ülkemizde, burnumuzun dibinde de benzer ikilemleri yaşıyoruz. Ekonomik, sosyal sorunlar bir yana, depremdeki tahribat tarihin dehlizine atılmış bile. Yitip gidenler, kalıp sıkıntıda olanlar, yaşadıkları travmanın etkisinde yeniden ayağa kalkmak için insanüstü savaş verenler… Onlar neden unutuldular? Bina yapmak kolay, kaynağı bulduktan sonra. Mesele yuva kurmak. Yuvanın sıcaklığını insanlara yeniden tattırırken, kayıplarının yarattığı derin boşluğa bir nebze olsun merhem olabilmek. Toplumsal dayanışmanın seçimler sonrası dinamitlenmesi, geleceğe doğru oluşan umutların üzerine kara, kalın bir örtü çekmiş durumda adeta. Oysa dayanışma yaşatır.

Şirketlerin, ülkelerin önüne geçmeleri de ayrı olarak değerlendirilmeli. Uygarlığın son dönemde insanlığa bahşettiği en önemli haklardan biri olan ‘haber alma özgürlüğünün’ gölgelenmesi, artık ulus-devletlerin veya güçlü devlet yapılanmalarının tekelinden çıkan bir faşizm türü ile de uğraşılması gereğini ortaya koyuyor? Bilgisayar bağımlı dünya tehlikeli değildi. Programın yüklenmesi ile çalışan ve milyonlarca verinin değerlendirilmesinde insana yardım eden, eskilerin deyimi ile ‘IBM’ler’ değil de uzaya uydu gönderen, dünyada olup biteni kontrol altında tutmaya azim geliştirmiş olanları takip etmek gerekir. Herkesin uzun zamandır gözdesi Twiter platformunu, ‘X’ gibi kara kuru bir harfe indirgeyen kişi, şimdilerde antisemitizmin ve her tür ırkçılığın ortadan kalkması için uluslararası düzeyde savaşım veren ADL ile kafayı bozmuş bir süredir. Emin olun Musk, hala Holokost hakkında ileri geri beyanatlar veren Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’tan çok daha tehlikeli.

Birkaç gün içinde, İbrani takviminde yeni bir yıla gireceğiz. Böyle zamanlarda bir durum muhasebesi yapmak, önümüze sunulan beyaz sayfanın yazılmasında faydalı olur. Ben kendiminkini – en azından bir bölümünü – paylaştım. Sizler de bir kağıt parçasına dökün içinizi, muhasebenizi yapın, zamanıdır! Umutları yeşertmenin ilk adımı insanın iç sesine kulak vermesi olsa gerektir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün