Anlamlı bir hayat için 'pişmanlıkları geride bırakma' zamanı

Mois GABAY Köşe Yazısı
21 Eylül 2023 Perşembe

1999 yılının ağustos ayının son günleriydi… 17 Ağustos 1999 depremi yeni olmuş, daha şaşkınlığımızı üzerimizden atamadan, o günlerde okuduğum kolejin yeni öğretim yılında burs veremeyeceğini öğrenmiştim.

Babam böbrek rahatsızlığı nedeniyle o yıl toplamda altı damar ameliyatı geçirmiş ve tüm servetimizi hastalıklara harcamıştık. Herşeyin kapkaranlık olmaya başladığı bir anda, Ulus Özel Musevi Lisesi imdadımıza yetişmişti. Burslu bir öğrenci olarak okuyacağım bu sıralarda bir hayat boyu toplumuma hizmet ederek borcumu ödemem gerektiğinin farkındaydım.

Okulun açılış günü yeni arkadaşlara nasıl alışırım diye düşünürken, bu kez sınıfta yaşadığımız artçı depremle daha ilk gün tekrardan bir süreliğine evlere geri dönmüştük.

Sayısız anılar biriktirdiğim, kardeşliği, paylaşmayı, sevgi ve aşkı yaşadığım bu yıllardan hayatın debdebesine atlamam üzerinden tam 21 sene geçmiş. Şimdi ise o yıllardan birçok öğretmenimle bir süredir kendi okuluma hizmet edebilmenin heyecanını yaşıyorum.

Hayat siz planlar yaparken başınıza gelen şeydir demiş John Lennon… Öte yandan aynı hayat, bizden her aşamada seçim yapmamızı da ister.

Yapacağın seçimler ne kadar iyi olursa olsun, dünyayı tümüyle değiştiremeyeceğini ve bir gün öleceğini bile bile insan hayatını nasıl anlamlı kılabilir?

Üç yıldan fazla Nazi toplama kamplarında kalan, tüm ailesini kaybeden, varoluşçu akımın öncülerinden Viktor Frankl, ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli eserinde “İnsanın özündeki acı, suçluluk ve ölüm korkularına karşın, herhangi bir durumdan en iyiyi çıkarma potansiyelimiz sayesinde yaşama evet” dediğimizi anlatır. Her insan, yaşamındaki olumsuzluğu yaratıcı bir şekilde olumlu veya yapıcı bir şeye dönüştürebilir.

61 yıllık ömrünün 17 yılı hapiste geçen, vatan hasretiyle değeri yıllar sonra anlaşılacak Nazım Hikmet, ‘Yaşamaya Dair’ şiirinin bir bölümünde bizlere şöyle seslenir: Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.

Tüm suçu İsrail’e göç etme talebinde bulunmak olan, yıllarca Sovyet hapishanelerinde esir tutulan ve kararı en baştan belli olan bir yargılama sonunda Sibirya’ya gönderilmeye mahkûm edilen insan hakları savunucusu, aktivist Natan Sharansky, hüküm sonrası ayağa kalkıp yargıca şöyle demişti: “İkimiz arasında gerçekten özgür olan benim! Evet, bedenim boyunduruk altında olacaktır, ama ruhum özgür kalacaktır. Çünkü kararlarınıza boyun eğmediğim ve inancıma sadık kaldığım hissiyle yaşayacağım. Ama sizin için sayın yargıç, ne söyleyeceğiniz baştan tespit edilmiş! Bedeniniz evet özgür, ama kendi inancınıza göre karar verme serbestliğiniz yok. Ruhunuz boyunduruk altında ve bu kat kat ciddi bir şey.”

Aslolan kaç yıl yaşadığınız değil, ömrünüze anlamlı anıları sığdırıp yaşamı anlamlı kılabilmenizdir.

Anadolu vicdanının ve hoşgörüsünün sesi Mevlana “Her kim aslından ayrı ve uzak olursa o kavuşma zamanını bekler durur” der. İşte bizler de, her yıl bir sonraki sene de hatalar yapacağımızı ve asla tamamlanmış olamayacağımızı bile bile tam da bu dönemde Evrenin ulu yaradıcısı ile yine ve yeniden yakınlaşma anımızı bekleriz.

Sahip olduklarının değerinin bilincinde ve onları her an yitirebileceğinin farkında olabilmek!

Nazım Hikmet’in, ‘Henüz Vakit Varken Gülüm’ şiirinde hiç sözü dolandırmadan söylediği gibi: “Çok şükür yaşıyoruz!”

Geçmişin pişmanlıklarının su gibi akıp gitmesini dilerken, işte tam da birbirimize adım atmamız gereken bu günlerde aynaya bakıp kendimizle yüzleşmeye hazır mıyız?

Ben kimim ve kime gidiyorum?

Ben neredeyim ve nereye gidiyorum?

Ben nereden geldim ve nereye gidiyorum?

Ben değilsem kim?

Şimdi değilse ne zaman?

Pişmanlığın yedi adımını birer sözcük ile özetlemek gerekirsek: suçluluk, pişmanlık, itiraf, özür, onarma, kefaret, değişmek.

Bizlere Yahudiliğin bütün kanunlarını Mişne Tora’da derleyen, büyük Yahudi entelektüeli Maimonides’e (Rambam) göre pişmanlık duyup teşuva yapan kişi, bambaşka ve yepyeni bir insana dönüşür. “Sanki başka bir insan oldum. O günahları işleyen kişi değilim artık!”

Dilerim Kipur (oruç, kefaret) gününün bitiminde duyacağımız şofarın sesi pişmanlıklarımızı geride bırakıp iyiki’lere yelken açacağımız bir dönemin müjdecisi olsun!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün