Türkiye İbrahim Anlaşmaları'nın önemini kavradı mı?

Dr. Remzi ÇETİN Köşe Yazısı
21 Eylül 2023 Perşembe

Yakın dönemde Ortadoğu’yu doğrudan etkileyen ve bölgede günümüzde de etkileri devam eden İbrahim Anlaşmaları’nı, Türk akademisi ve medyasının doğru ve hızlı okuduğu kanaatinde değilim; ancak çok geçmeden mevcut iktidar, Ortadoğu’daki değişimleri görecek ve özellikle Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki normalleşme süreci, İbrahim Anlaşmaları sonrası daha da gelişecektir. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu anlaşmalardan kısa süre sonra Abu Dabi’yi ziyaret edecek ve Ankara’nın Körfez’le ilişkileri, hızlıca gelişecektir. İbrahim Anlaşmaları, Ankara’yı sadece Körfez’le değil, İsrail ve Mısır’la da yeniden buluşturacaktır. Sözü çok uzatmadan 2020 İbrahim Anlaşmaları’nın önemini tartışmak için anlaşmaların imzalandığı günden bugüne neler sağladığına yönelik görüşlerimi belirtmek isterim.

Anlaşmalar;

1)     Öncelikle İsrail’in 25 yıllık rüyasını gerçekleştirdi. Körfez’e ilk ziyaret, dönemin başbakanı Yitzhak Rabin tarafından 1994’te Umman Sultanlığına gerçekleşmişti. Bu nedenle anlaşmalar, Rabin’in söz konusu ziyaretinden 25 yıl sonra İsrail için tam bir ‘diplomatik devrim’i ifade ediyor.

2)     İsrail’i sadece Körfez’e yaklaştırmakla kalmadı; aynı zamanda, Filistin sorununun Araplararası ‘öncelenmesi’ni de İsrail lehine hafifletti.

3)     Gelip geçici ya da üzerinden aniden vazgeçilecek (rücû edilecek) anlaşmalar bütünü değil; her geçen yıl önemi daha da anlaşılmakta ve anlaşmaların kendini konjonktüre göre revize eden bir niteliği bulunmaktadır.

4)     1978-79 Camp David Anlaşmaları’nın hızlıca değişim sağladığı bölge ikliminden daha güçlü ve en az onun kadar uzun erimli olacağa benziyor.

5)     Bölgede, siyasi ve enerji alanları başta olmak üzere yeni fırsatlar da yaratmıştır ki Hindistan-Körfez-Ürdün-İsrail-Avrupa projesi (IMEC) bunun en somut kanıtlarındandır. Hint ve Arap coğrafyalarının kaynaklarını Yunanistan’ın Pire Limanına ulaştırıp Avrupa’ya taşıyacak söz konusu projenin nakliye rotasında İsrail Orta Doğu ayağında son ve hayati bir transfer durağı olacak.

6)     İlk sınavını, Arap ülkelerinin anlaşmalar karşısındaki tepkilerinde ölçüldü ki birçok Arap ülkesi dikkatle anlaşmaları izlediler ve ciddi manada, anlaşmalara radikal bir söylem -Hamas tarafı hariç- geliştirmediler.

7)     Bölge ülkelerinin dış politikalarında da değişimi hızlandırdı. Örneğin Türkiye, Ortadoğu’nun bu kabuk değişiminden kendini daha fazla soyutlayamadı. Öyle ki Türkiye, tüm bu gelişmeler karşısında daha önce güttüğü ‘Neo-Osmanlıcılık’ ile ‘Değerli Yalnızlık’ gibi Türkiye’nin bölgeselci dış politikası ve çeşitlilik gösteren jeopolitik kimliğiyle çelişen dış politik yapım sürecinden vazgeçti.

8)     Bölge ülkelerinin özellikle ekonomi-politikleri ekseninde alternatif politikalar üretmesinin yolunu açtı. Örneğin yine Türkiye, Çin’in Kuzey Kuşak oluşturmasına karşın kendisi, ‘Orta Koridor ve Kalkınma Yolu’ gibi projeleri daha önemser hale gelip söz konusu projelere ivme kazandırma yoluna gitti.

9)     Çin’in moderatörlüğünde, Suudi Arabistan ve İran arasında arabuluculuk girişimlerine rağmen, İsrail tarafından bu sürpriz girişime yüksek perdeden çıkan herhangi bir ses yükselmedi; çünkü İbrahim Anlaşmaları’nın önemi ve sürekliliği bu tür diplomatik manevralardan daha değerliydi.

10)  Son tespitlerimde şunu belirtmek isterim ki İbrahim Anlaşmaları ‘günü kurtarıcı’ ve basit ‘denge siyaseti’ amaçlı bir sonuç ortaya koymamaktadır. Öyle ki BAE ve Bahreyn, anlaşmanın ilerletilmesi için çoğu zaman en az İsrail kadar istekli görünmektedirler.

Şimdi, asıl soru şu: Türkiye, 3. yılını dolduran ve etkileri giderek artan İbrahim Anlaşmaları’nın önemini kavradı mı? Bu anlaşmaların, sadece İsrail-Körfez ekseninde olmadığı kesin; çünkü anlaşmaların etki alanı, Fas’tan Sudan’a, oradan Arap Yarımadasından Hindistan ve Hazar’a dek uzanıyor. Durum böyle olunca Türkiye, son dönemde Irak’la hayata geçirmeye çalıştığı ‘Kalkınma Yolu Projesi’ne daha çok önem atfetmeye başladı. Kısaca Donald Trump sonrası dönemin en çok tartıştığımız ve her geçen gün önemi daha da anlaşılan İbrahim Anlaşmaları, bölge ülkeleri arasında enerjiden diplomasiye birçok alanda tatlı bir rekabet alanı da doğurdu. Umarız, bu coğrafyanın kadim halkları, savaşmaktan ziyade barışı, çatışmaktan ziyade uzlaşıyı, birbirlerini ötekileştirip aşırıcılığı rehber edinmekten ziyade bölgenin tüm kaynaklarını barış içinde bir arada yaşama ülküsü ile yollarına devam ederler. Tabii bu temennimiz, şu an için tatlı rekabet sınırında olan ikili ve çok taraflı ilişkilerin çatışma sınırını zorlamaması ve hegemonik güçlerin bölge ülkeleri üzerinde tahakküm kurma hedeflerinin en aza inmesiyle de ilgilidir. Ben, bir kez daha, bundan 45 yıl önce bölge siyasetini dönüştüren Camp David ve üç yıl önce imza edilen İbrahim Anlaşmaları’nın mukayese edilerek okunmasını salık veriyorum. İbrahim Anlaşmaları’nı, belirli bir bloğa karşı gerçekleştirilen mevzi kazanma hamlesi değil de 45 yıl önceki gibi anlaşmazlıkların barışçıl yoldan çözümü perspektifinden bakılması gerektiğine inanıyorum. Sadece bu perspektiften dahi bakabilmek, İbrahim Anlaşmaları’nın gücünün farkına varmamızı sağlayabilir. Kaldı ki bu bakış açısı, bölge için ‘topyekûn çatışmasızlık hâli’ hedeflerinin ne kadar önemli olduğunu da önümüze getirecektir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün