Bir kadın; hayatı boyunca birçok şey biriktirir, en çok da kendiyle ilgili… Küçük bir kızken arkadaş biriktirir evciliklerde, okulda aldığı notlarla tecrübe, genç kızlığında coşkular ve göz yaşları, genç bir kadınken umutlar, daha ileri yaşta hayatın ona getirdikleri ve ondan götürdükleriyle beraber, belki de alışmayı seçtiği ayrıntılar…
Hep bir sıfır önce başlar hayata kız çocukları… Çünkü onlar annedir, abladır, kadındır doğar doğmaz. Hiç evlenmeseler de, hiç çocuk doğurmasalar da, hiç kardeşleri olmasa da… Hikâyesinde neler yazılı olursa olsun; kadın, kadındır… Yardım eder, ihtiyaç varsa oradadır, dokunur, iyileştirir, bakar, ilgilenir, çözüm bulur, donatır, ayıklar, seçer, bütünler, yapar, tamamlar, hazırlar, sunar, bekler… Hayatın hem kendi için hem de sevdiği herkes için daha iyi olacağı günleri… İster köylü ister kentli olsun, ister okusun isterse harf tanımasın, ister İncil’in, ister Tevrat’ın ister Kuran’ın rüzgarı okşasın yüzünü; kim olursa olsun; kadın, hayatın içinde Tanrı’ya ait en sağlam parçadır. Zamanı birbirine bağlayandır. Bu dünyaya veda etmiş olsa bile, bağlamaya, bütünlemeye, eklemeye, birleştirmeye devam eder…
Matilda gibi… Cebinde çok değer birikmiştir. Karşısındakinin kim olduğuna bakmadan, onların seçimlerine kafa yormadan, öğrendikleriyle hayatın ona zorla da olsa öğrettikleri arasında denge kurmaya çalışarak devam eder yaşamaya… Adalet, hakkaniyet, sevgi, anlayış ama her şeyden önemlisi vefayla…
Evet… Kulüp dizisindeki Matida’dan bahsediyorum. Yüzüne baktınız mı gerçekten? Yüzüne sinen, zamanı unutulmuş sevinci, ısrarla korumaya çalıştığı umudu, bütün biriktirdiği ayrıntıları ve hepsine ağır basan hüznü gördünüz mü?
Bu nasıl sahici, nasıl insanî, nasıl tanıdık ve nasıl hepimizinkine benzer bir hikâyedir! Yahudi olsun ya da olmasın, bütün kadınların ortak paydası haline gelebilen bir karakterin cebine sığdırdıklarıyla hepimizi peşine takıp yavaş yavaş yürütmeyi nasıl başarabildi böyle!
Matilda’nın cebine sığanları kendi cebinde taşıyan üç tip kadını sayabilirim size:
Birincisi, Türk Yahudi’si kadınlar… Her yönüyle -dünyada yaşayan diğer Yahudi kadınları çok iyi bilmesem de- bambaşka inceliklere, duyarlılığa, değere ve gerçekliğe sahip; geleneklerine bağlı, ailesini seven ve onları her koşulda bir arada tutmayı başaran, sahip olduğu farklı değerlerin hep farkında olan ama bazen belki de mecburiyetlerden dolayı bunları dile getirmemeyi seçen, sessiz, derin, hazine gibi kadınlar…
İkincisi diğer dini azınlıklara mensup, kendi kültürlerinin gerektirdikleriyle, ailelerini bir arada tutma gayret ve kararlılığında olan, kimliklerini korumak, gelecek nesillerin yürüdükleri yoldan ayrılmamaları için elinden geleni sevgi ve inançla yapan rengârenk kadınlar…
Üçüncüsü Müslüman Türk kadınları… Ezilmiş, başkaldıran, sağlam, güçlü; önlerine örülen yüksek duvarlar yüzünden ilerleyememiş, farklı sebeplerle geride durmaya mahkûm, ezberletilmiş bilgilerle yaşamak zorunda olan; kim olduğunu, hangi özelliklere sahip olduğunu bilse de bunların çoğunu görmezlikten gelip onları geliştirmeyi hep ertelemek zorunda bırakılmış, yumuşak, iyi niyetli ve çaresiz kadınlar…
***
Kadınlar… Başlarının üstünde taşıdıkları kitap ne olursa olsun, çantalarındaki para kaç lira olursa olsun; bu toprakların kadınları hep aynı yerde yan yana dururlar… Âşık olurlar, kavuşamazlar; kavuşsalar da karşılık bulamazlar. Anne olurlar, evlatlara yetişmek için onların peşlerinden koşarlar. Zamanlarına, yerlerine, dileklerine, hayallerine onlar kadar sahip çıkmaya çalışıp başaramadıklarında, yenilgiler yaşayıp sonra bütün bunlar hiç olmamış gibi yollarında ümitle yürümeyi seçerler…
Matilda gibi…
Onun cebine sığan ne varsa diğer bütün kadınların cebinde de aynıları vardır: Cesaret, kararlılık, sevgi, aşk, doğruluk ve umut…
Bana göre, herkes en çok da bu sebeple izledi, beğendi ve sevdi Kulüp dizisini… Çünkü bu senaryo, önce kadınların hikâyesi…
Türk Yahudi Toplumu hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeyen Geniş Topluma, bilindiği zannedilen ama yalnızca zannedilmekle kalmış ayrıntıları; en güzel, en zarif, en dikkatli ve en sahici tarafıyla anlatmayı başarmış olan kim varsa, hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu tür dikkatli, özenle düşünülmüş, sevilmiş ve emek verilmiş yapımlar; toplumu birleştirmede, bir arada tutmada, o toplumun tamamına kim olduğunu hatırlatmada en değerli yere sahip… Bir roman yazmak, bir tablo yapmak, bir şiir kaleme almak gibi…
Ne oldu biliyor musunuz? Bu diziyi izleyen farklı kesimlerden, farklı özelliklere, farklı dünya görüşlerine sahip kim varsa hepsi, senaristin onları buluşturmak istediği yere kendiliğinden gelip yan yana oturdu ve hayata beraber baktı… Haksızlıklara beraber kızdı, beraber bekledi, beraber umdu, beraber sevdi…
Her kadın elini cebine soktuğunda Matilda’nın cebinde sakladıklarına dokunduğunu fark etti.
Çünkü kadın olmak çok zor, çok güzel ve çok kıymetliydi…