Rusçuluk mübah; İsrailcilik günah

Dr. Remzi ÇETİN Köşe Yazısı 2 yorum
4 Ekim 2023 Çarşamba

Türkiye’de son yıllarda özellikle Rusya’nın Ukrayna işgalini takiben “Amerikancı-Rusçu” söylemleri giderek arttı. Amerikancılar, Rusçuları işgalci ve katı Rusofillikle ilişkilendirirken; Rusçular da Ukrayna işgalini haklı çıkarma adına, Amerikancıları emperyalist prangalar olarak tanımladı. Dahası, Rusya taraftarları, ABD-NATO ve onun müttefiklerine destek çıkanların tümünü, emperyalist, Amerikan uşağı vs. gibi nezaket sınırlarını da zorlayan ithamlar yöneltti. Bu süreçte Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini geliştirmesinden yana -bendeniz dâhil- tavır koyanlar da nasibini aldı. Bugün, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini geliştirmesinden yana taraf olursanız ya Siyonist ya da Mossad ajanı olursunuz. Oysa uluslararası ilişkilerin işleyişi ve kurallarından en ufak bilgi sahibi olanlar bilirler ki devletlerin birbirleriyle diplomatik temas kurmalarının temel nedeni ulusal çıkarlarına dayalı olmasındandır.

Türkiye-İsrail İlişkilerinde Yangına Körükle Gidenler…

Türkiye-İsrail ilişkilerinin krizin zirvesinde olduğu özellikle 2008-2013 arasında -daha dün gibi hatırlıyorum- ekranlara çıkan ‘prof’lar ve ‘uzmanlar’, yangına körükle gidecek ‘analizler’de bulunuyordu. Hatta, o dönemde akademik çevrelerdeki bazı isimlerle Türk medyasının bir kısmına göre İsrail diye bir devlet zaten yoktu! Türkiye’nin orta büyüklükte bir ülke olduğu, bulunduğu coğrafya itibarıyla sınır ve yakın komşularıyla mümkün mertebe iyi ilişkiler içinde olması gerektiği ve bölgeselci politika uyguladığında, hegemonik güçlerin Türkiye’nin çıkar alanlarına müdahalesinin hızını kestiği gerçeği, o dönemin siyasi ikliminin de etkisiyle unutulmuş gözüküyordu.

Türkiye-İsrail Ortak Çıkar Alanları

Peki, iki ülke ilişkilerinde geldiğimiz noktaya ne demeli? Biz de yıllardır bu noktayı savunmuyor muyduk? Türkiye-İsrail ilişkileri, alelade iki devletin münasebetleriyle karıştırılmamalıdır. Her iki ülke ve kadim halkın çıkarları birçok coğrafyada örtüşmektedir. Şimdi, örtüşen çıkarları sadece başlıklar hâlinde yazacağım: Enerji koridorları ve enerjinin transferi, Kafkasya (Azerbaycan-Karabağ) politikaları, İran’ın yayılmacı tutumuna karşı mücadele, istihbari faaliyetlerin ortak alanları, Avrupa ülkeleri ile ilişkilerin uluslararası imaj için önemi, Suriye’nin kuzeyindeki yeni terör odaklarının yayılma amaçları, askeri ve teknolojik bilgi ve beceri aktarımı, Ukrayna işgaliyle ortaya çıkan konjonktürde bölgesel barışın sağlanmasında iki ülkenin aynı performansta çaba sarf etmeleri gibi…

Devletlerarası İlişkilerde ‘Ortak Çıkarlar’ Daha Önemli

Yazımın başlığına göndermede bulunursak; Türkiye’deki belirli kesime göre, Türkiye’nin Rusya’ya yakın politika uygulamasında sorun yok; ama söz konusu bölge ve Ortadoğu politikaları olup da Türkiye ne zaman İsrail’le ilişkilerini rayına oturtsa ve normalleştirse ya hükümete önceki söylem ve siyaseti hatırlattırılıyor ya da sanki İsrail bir devlet değil de ilişki kurulmaması, yok sayılması gereken varlık olarak görülüyor. Aslında, anlatmak istediğim uluslararası ilişkilerin doğası gereği devletlerin düşmanları ya da dostlarından ziyade ebedi çıkarları olduğu ve Türkiye’nin de Rusya ve İran ile ilişkilerini devam ettirirken elbette İsrail’le de modern diplomasisini yürütmesi gerektiğidir. Açıkçası, yıllardır Türk-İsrail ilişkilerinin geliştirilmesinden ve ortak çıkarlardan bahseden biri olarak, Rusya ile geliştirilen ilişkilerden gayet memnunum, denge politikasını olumlu görüyorum; çünkü Türkiye’nin, Ukrayna’yı gücendirmeden ve zor durumda bırakmadan Moskova ile ilişkilerini devam ettirmesini ve Batılı ülkelerin Rusya’ya kapıyı kapadığı anda, Moskova ve Batı arasında önemli bir köprü vaziyeti üstlendiğini düşünüyorum.

İkili İlişkilerde Holigan Tavırlardan Uzak Durulmalı

Ancak söz konusu İsrail olduğunda, Türkiye’de Avrasyacı kesimin holiganlaştırdığı tavırlardan vazgeçip bu kesime, Türkiye-İsrail stratejik ortaklığın tarihine dair objektif bir ‘diplomasi-okuryazarlığı’ yapmalarını öneriyorum; yoksa durum, ‘Rusçuluk mübah, İsrail’cilik günah’ moduna bürünüyor. Oysa uluslararası ilişkilerde sorun; Rusçuluk, İsrailcilik, Amerikancılık ya da başka ‘izm’ veya ‘cılık/culuk’ değil; bakış açılarımızı bu derece sığ tutabilme sorunudur. Türkiye, bölgesel bir güç ve aktör olarak elbette İsrail, İran, Mısır, Körfez ve Rusya gibi ülke ve coğrafyalarla aynı anda ilişkilerini iyi edip geliştirmelidir. Dış politikada belirli ülkeleri ötekileştirip karşıt yaratmak, Türkiye gibi jeopolitik kimliği çeşitlilik gösteren bir ülke için telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkarabilir. Günümüzde, Körfez’den yükselen bir Ortadoğu’da hayata geçirilmeye çalışılan enerji koridorları ekseninde, Türkiye’nin şu ana dek bu plan ve projelerde tam olarak nerede konumlandırıldığına dahi bakmak, konuya ilişkin endişelerimi görünür kılabilir ya da olayın sadece bu yazının başlığındaki tartışmalar olmadığı anlaşılabilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün