Geçtiğimiz ay, İsrail’de bulunduğum iki hafta boyunca Karayların; İsrail’in medya içeriklerinde nasıl temsil edildiğini araştırmaya çalıştığım, ancak temsilin dışında Karaizm’in bir din mi, bir ırk mı veya bir kültür mü olduğunu olduğuna dair farklı dini liderler ve akademisyenlerce tartışma olanağı bulduğum Hassas Dengeler yazımın ilkini yayınlamıştık. Bu sayıda da Karay olmanın ne demek olduğunu ve Karayların kim olduğunu anlatmaya devam edeceğim.
13. yüzyılda Bizans topraklarından Kırım’a göç eden Karaimlerin yanı sıra bugün başta İsrail, Litvanya, Kırım, Polonya, Romanya, Ukrayna olmak üzere Fransa, Türkiye, ABD, Mısır gibi ülkelerde Karay cemaatleri bulunmakta. Karaim kelimesi İbranicede Karai, Karaim, Karaite; Arapçada Karrai, Karraun; Kuman Kıpçak Türkçesinde Karay ve Karaylar şeklinde kullanılıyor; ayrıca pek çok ansiklopedi ve kaynak kitapta Karaite olarak yer almakla birlikte literatürde Karay Türkleri ve Karaytay olarak da farklı kullanımlara rastlanıyor.
Yeniden hatırlatmak gerekirse Karay topluluğunun kökeni Kenan topraklarına girmek için Mısır’dan çıkan ilk İbranilere dayanıyor. Dini inançlarının On İki Kavim döneminde uygulandığı şekilde değişmeden uygulanmakta olduğunu iddia eden, Sina Dağında Hz. Musa’ya verilen Tevrat emirleri ve yazılı olan Tevrat dışındaki hiçbir insani dokunuş ve eklemeyi kabul etmeyen bir topluluk olarak tanımlıyor. Kendilerini Bet Amikdaş (Süleyman Mabedi) zamanında yaşayan ve inançları o gün yaşandığı şekilde aynı gelenek, görenek ve uygulama şekilleriyle bugüne kadar devam ettirip koruyarak getiren en orijinal ve köklü İbrani soyu olarak tanımlıyorlar. Karaylar, Yahudi inancının sözlü gelenek kısmını, yani din adamlarının yorumlamalarını reddederek, sadece Yaratıcı tarafından gönderildiğine inandıkları yazılı Tevrat’ı kabul etmekteler. Eski Ahit’in dini otoritelere bakılmadan okunup yorumlanması gerektiğine inanan Karaimler, bu nedenle Talmud’u kutsal kitapları olarak görmemekte ve Talmud’da yer alan hüküm ve emirleri yerine getirmemektedirler. Karaimleri tanımlamak için kullanılan bir başka İbranice kelime öbeği de Bene Mikra veya Ba alei Mikra’dır; Kutsal Kitabın Halkı anlamına gelir.
Rabbani Yahudilikte iki ayrı ana mezhep farklılığı bulunuyor. Bunlardan biri Avrupa ve Beyaz Rusya kökenli Aşkenaz Yahudileri olarak tabir edilen; diğeri de Engizisyon zamanında İspanya’dan göç edilmek zorunda bırakılan ve Akdeniz’in tüm kıyılarına dağılarak yerleşen Sefaradik kol. Dünya Karaim Cemaati Merkezi ve İsrail Karay Cemaati Başkanı Şlomo Gaver, bu iki mezhep arasında yazılı Tevrat uygulamalarında yorum farklılıklarının yanı sıra sözlü Tevrat olarak kastedilen hadis ve yorumların çok daha büyük farklılıkların olduğunu belirtiyor. Ona göre Rabbani Yahudilikte yazılı Tevrat sadece temel eğitim ve bilgilendirme aracı olarak verilmiş ve bunun geliştirilerek yorumlanması ve arka planda Yaratan tarafından verilmeye çalışılan gizli mesajların bilgilerin ve işaretlerin ortaya çıkartılmasında dini liderler tek adres olarak kabul ediliyor. Bu yüzden iki kola ayrılmış mezhep çatışması, kendi mezhebi içinde bile farklı yorumlar getiren Ravların aralarında çatışmasından dolayı alt cemaat gruplarına ayrılmalarına neden olmuş. Evrensel Karay Yahudiliği Organizasyonu Başkan Yardımcısı Oşra Gezer, Kudüs’te bulunan Karaite Miras Merkezini ve müzeyi (Karaite Heritage Museum) gezdirirken, Karay topluluğunun dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşıyor olmalarına rağmen bugüne kadar mezhepleşmemesinin nedenini Tevrat’ı aynı anlayış, aynı lisan ve yorumlarla tanıyor, biliyor ve uyguluyor olmalarından ileri geldiğini belirtti. Gezer, bu durumun onlara doğal bir koruma sağladığını, bu koruma sayesinde toplumun inancı erozyona uğramayarak doğal seleksiyondan etkilenmediklerini de sözlerine ekledi.
İlginç bir şekilde her biri farklı yerlere yayılmış olmalarına, gittikleri yerin kültüründen ve dilinden de etkilenmiş olmalarına rağmen, çeşitli ülkelerde yaşayan Karay toplulukları aynı Sefarad Yahudilerde olduğu gibi İbraniceye yaşadıkları toplumun lisanlarında bulunan kelimeleri adaptasyon yöntemiyle ekleyerek yerel bir alt lisan ortaya çıkarmışlar. Fakat bunun dışında Türkçe kökenli, Kıpçak dil grubuna ait İbranice kelimelerle etkileşimde olmuş, içine Yidiş ve Ladino’yu dahil eden, daha çok Kırım Karayları tarafından kullanılan ve izlerine Litvanya, Polonya, Kırım, Galiçya ve Ukrayna’da rastlanan, ‘Karaim lisanı’ olarak bilinen ortak global bir dil de kullanmışlar/kullanıyorlar.
Gaver, İbrani literatüründe bu dilin, Laşon Kedar olarak isimlendirilen ‘yörük lisanı’ olarak geçtiğini belirtiyor. Karay topluluğu Tevrat’ın ana lisanının İbranice olduğunu kabul ediyor ve genelde halk arasında yanlış bilinen Tevrat’ın Aramice indiğini kabullenmiyorlar. Karaylara göre Aramice, Babil Sürgünü sırasında İbrani toplumuna sonradan adapte edilmiş bir lisan. Bunun ispatı olarak da Rabbani Yahudilikte iki temel öğreti olan Babil ve Kudüs öğretisi hadislerinin farklılığını ve Babil öğretisinin sürgün sırasında yerel yaşamdan çok fazla lisan, gelenek ve uygulama etkileşimleri ile özünden uzaklaştığı ve yorumlandığını kabul ediyorlar. Zaten o yüzden Gaver, bu iki öğretinin yazılı olmasına rağmen sözlü Tevrat olarak Ravlar tarafından Tevrat öğretisine eklendiğinin kabul edildiğini ve tüm bunların Karay uygulamalarında yerinin olmadığını söylüyor.
Sonraki ay Karaimlerin toplum içerisinde nasıl algılandığına daha yakından bakacağız…
Son olarak, Roş Aşana ve Yom Kipur’u geride bıraktığımız bu günler içerisinde Sukot Bayramınızı da kutlarım; iyiliklere, sağlığa ve neşeye vesile olsun.
KAYNAKÇA:
Kuzgun, Şaban (1993). Hazar Ve Karay Türkleri: Türklerde Yahudilik ve Doğu Avrupa Yahudilerinin Menşei Meselesi. Ankara: Alıç.
Levi, Bünyamin (2016). Bizans’tan Günümüze İstanbul Karaileri. İstanbul: Cinius.