‘Kuru Otlar’ üzerine bir iki kelam de ben edeyim. Öncelikle filmi evvelce gördüğünüz yavaş Nuri Bilge filmleri ile aynı kefeye koyma önyargısı taşımayın. Filmin içeriği bolca replik içeriyor. Türkiye siyasetinden konular arka planda işlense de film için politik bir film demek doğru olmaz. Filmde siyasi durumlar anlatı içine yedirilerek gerçekçi bir arka plan kurulmasına yardımcı oluyor.
Film yine taşrada geçiyor. Oralara ait olmadığını düşünen anti-kahraman Samet, bireyci bir insan. Doğudaki mecburi hizmet bitsin diye gün sayan bir resim öğretmeni. Ancak kendisi resim yapmıyor. Etrafındaki insanların hayatta aldıkları duruşları eleştirerek ve küçük görerek kendi sinizmini besliyor. Başkalarının inançlarını kendisine katıp, onları çürütmeyi ve ‘ne iyi ki ben öyle değilim’ olumlaması ile, bireyciliğini sürdürülebilir kılmaya çalışıyor… Her türlü -izm, her türlü adanmışlık, (bir süreliğine ya da hayat boyu) onun gözünde bir ve aynı küçümsemeye tabi…
Gençliğin nasıl faydalı geçirileceği ile ilgili filmde her görüşten tipleme var. Sahi nedir bu gençlik? Nasıl yaşanırsa kaçırılmamış olur? Eylemsizlikle mi? Örgütlenerek mi, haz ve zevkle mi, adanmışlıkla mı, bencillikle mi? Gençlik yıllarının nasıl doğru yaşanacağına tesadüfler mi karar veriyor soruları canlandı gözümde… Kendi gençliğimi ve katıldığım gençlik kulübünü düşünerek…
Filmde taşra diye tarif edilen yer aslında günümüzün tınılarını taşıyor. Samet’in karakol komutanı ile Play Station oynaması, yeni tanışacakları insanı sosyal medya hesabını kaydırarak izlemeleri, bacağını gar patlamasında kaybeden kadın öğretmenin protezine uygun araba satın alması gibi…
İstanbul aksanı ile Türkçe konuşan Sevim adlı 14 yaşındaki öğrenciyi kendine yakın görerek ona özel ilgi gösteriyor; hediye alıyor, kızın işveli yaklaşımına samimice karşılık veriyor, koluna dokunarak konuşuyor vs. Aslında bunlar iki tarafa da çekilebilecek davranışlar. Bana göre mevkini kötüye kullanan hareketler olsa da biraz daha naif bir gözle öğretmenin neşeli bir öğrenciye yakınlığı da denebilir. Ancak filmin içerisinde Sevim’in yazdığı (kime olduğu meçhul) bir aşk mektubunun elden ele geçmesi ile Samet arasına bir gerginlik giriyor. Sevim Samet ile ilgili istismar şikayetinde bulunuyor. İşte bu filmde ve birçok Nuri Bilge filminde gördüğümüz narsist baş karakter burada da devreye girer ve filmin ana temalarından biri olan kötülüğü hissetmeye başlarız. Kızı sınıf içinde gereksiz yere cezalandırmaya başvurur.
Sevim ile ilgili hep ikilemde kaldım. Öğretmen odasına pasta getirerek ‘artık dargın değiliz’ derken çocuksu bir saflığa bürünen ve Samet’i daha da kızdıran, özür dilemeyen tavrı çocuksu muydu? Yoksa hesaplı mıydı…
Nuri Bilge Ceylan sinemasında kötülük ilk filmlerinden itibaren hep merkezde ‘Kasaba’da kaplumbağayı ters çevirip ölüme terk eden çocuk kötüydü. Bu filmde Veteriner Vahit karakterinin, iki danasını tedavi ettiği adamın diğer gün köpeğini öldürmesi de. Nuri Bilge insanın değişmeyeceğini, kötünün her durumda kötü olabilme potansiyelini barındırdığını düşünen bir yönetmen. Samet gibi ev arkadaşına ahlakçı bir üstünlük taslayarak beğendiği kıza kendini dayatan bir anti-kahraman yaratması da bundan…
Film bana göre olağanüstü… En önemli özelliği, bireyci bir zihnin, adanmış zihinlere aslında ‘bağımlı’ olduğunu anlatması… Bireyciliğin sürdürülebilir olması için başkalarının inançlarına, yaşam coşkularına, angajmanlarına muhtaç olduğunu düşündürmesi… Ve tersi de geçerli, adanmış hayatlar da aslında kelamlarını anlatacak bireyci karşı görüşlere bağımlı… İki tarafı da anlıyorum…