Sevgili Okur,
Kimsin, bilmiyorum. Genç ya da yaşlı, varsıl ya da yoksul, güzel ya da çirkin, dost ya da düşman… Her kimsen, şu anda hâlâ beni okumayı sürdürüyorsan, aramızda bir bağ olduğunu düşünüyorum. Seni hiç tanımasam da, sen biraz olsun benim kim olduğumu biliyorsun. Elli yılı aşkın bir süredir duygu, düşünce ve yaşadıklarımı seninle paylaşmışım. Bu süreç içinde ne zaman tanıştığımızı hiç bilemem. Bu arada belki söylediğim sözlerin kimine katılmış, kimine de karşı çıkmış olabilirsin, ama yazdıklarımı okuduğun sürece bu görünmeyen bağ bir şekilde sürüp gitmiş. Belki de bu mektubumla beni ilk kez tanıyor, okuyor olacaksın. Sözlerim ilgini çekerse, izlemeyi sürdürür, yoksa ayaküstü tanıştırılıp bir süre sonra ayrılanlar gibi, kendi yolunda gidebilirsin.
Bir konuda anlaşalım. Beni okuyorsan, birbirimizden farklı olmadığımız içindir. Düşüncelerime katılmasan bile hiç değilse saygı gösterebiliyorsun. Benzer duygular içinde olduğumuzu da söyleyebilirim. Korkularımızı, heyecanlarımızı, mutluluklarımızı, sevgilerimizi farklı zamanlarda aynı şekilde yaşıyoruz. Bu yüzden kendimden söz ederken, seni kışkırtmış, yüzüne ayna tutmuş, sorgulamaya yöneltmiş olduğumu sanıyorum. Belki kimi konularda senden daha hoşgörülü, sevecen ya da alçakgönüllü görünebilirim. Belki kaleme aldığım sözlerle öncelikle kendimi eğitmeye çalışıyorum. Nedenini bir yana bırakalım, erdem gibi ortak bir paydada buluşmamızdan daha güzel ne olabilir?
Zaman zaman düşünmüşümdür. Bir yazarı niçin sever, yazdıklarını elimden geldiğince okumaya çalışırım? Kuşkusuz öncelikle keyif aldığım için! Ne yazık ki bu tür kitapların büyük bir çoğunluğu kısa bir süre sonra unutulup gidiyor. Oysaki sınırlı da olsa kimileri, her sözcüğüyle beynime ya da yüreğime sesleniyorlar. Okurken onlardan etkileniyor, anlattıkları olaylarla, yaşattıkları duygularla kendimi özdeşleştiriyor, düşüncelerimde yeni ufuklara yelken açıyorum. Ben de bilgisayarımın başına oturduğumda, seni ve senin gibileri az da olsa olumlu yönde etkileyebileceğimi, yaşamına dokunabileceğimi umut ederek yazmaya çalışıyorum. Becerebiliyor muyum, elbette ki bilmiyorum. Beni okumaya devam ediyorsan, bu umudum sürüyor demektir.
Boşlukta Bir Ses, otuz yılı aşkın bir süre önce yayımlanmış bir şiir kitabımın adı. Kimi zaman yazdıklarımı, bir boşluğa söylüyormuş gibi gelir bana; kimi zaman da yakın çevremden ya da çok uzaklardan sözlerimin yankısını duyarım. Bazen sen, bazen bir başkası övücü ve yüreklendirici sözcüklerle, gösterdiğim çabada yalnız olmadığımı anımsatırsınız. Elbette ki o anlar için mutlu olduğumu söylemeye hiç gerek yok.
Yeri gelmişken bir itirafta bulunmak istiyorum: Uzun yıllardır yazarken dilimizi özenli ve iyi kullanmaya çalışıyorum. Konuşmaya gelince çoğu kez kilitleniyor, özellikle sevgi sözcüklerinde çok yetersiz kaldığımı biliyorum. Her ne denli bu eksikliğimin yerini davranışlarımla doldurmaya çalışmışsam da elbette ki beklentileri karşılamaya yetmiyor. “Seni seviyorum” sözünün gücünü geç de olsa öğrendim. Bunu söylemekten de çekinmiyorum.
Evet, sevgili okur, konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki… Her zaman olduğu gibi genel konularda söyleşmek yerine bugün doğrudan sana seslenmek istedim. Mektubuma son verirken, şimdiye kadar tutumlu kullandığım şu sözle noktayı koymuş olayım:
Seni seviyorum!
*Bugünlerde FAVORİ Yayınları’ndan çıkacak ‘Sen Ben Misin?’ kitabımdan…