Noah peraşasının en ilgi çekici bölümlerinden biri Noah’a emredilen geminin nasıl inşa edileceği ile ilgilidir. Teva veya gemi inşa edildiğinde buraya bir ‘tsoar’ yapılması Tanrı tarafından emredilir. Bu konuda farklı görüşler hakimdir. Kimine göre bu özel ışık veren bir taş veya kaynaktır. Kimine göre ise sadece bir penceredir.
İki farklı açıklama gibi görünse de aslında birbiriyle çelişmeyen iki görüş olduğunu Rabiler anlatmaktadır. Yaşam boyu karşılaşacağımız sel, yıkım veya zorluklara iki farklı yöntemde karşı durabileceğimizi gösteren bir açıklama olarak karşımıza çıkan bu görüşe yakından bakalım.
Cevap vermenin yollarından biri susmaktır. Yani ‘taş’ gibi hareketsiz kalmaktır. Tora’nın en acıklı bölümlerinden biri olan Aaron’un iki oğlunun zamansız vefatının gerçekleşmesinden sonra Aaron ‘taş’ gibi hareketsiz kalmıştır. Tora onun için “vayidom Aaron” ifadesine yer verir.
Bu oldukça yüksek bir seviyedir. Kabullenmenin ilan edilmesinin asil bir yoludur. Ancak bu yoldan çok daha yüksek bir seviye vardır ki Rabiler bunu “pencereden bakmak” olarak öğretir. İçinde bulunduğumuz zor durumu daha önce hiç göremediğimiz yeni şeylere bakmak için kullanabilmek.
Psikiyatr hekimler zorluk veya krizle yaşayan insanlarla karılaştıklarında onlara bir kalem vererek ellerindeki kağıda bu zor deneyimden kazanabileceklerinin listesini yapmalarını ister. Bu hiç de kolay bir eylem değildir. Bunu yapabildiklerinde hastaların krizin üstesinden gelebilmeleri çok daha kolay olabilmektedir. Yani hekimler bir anlamda pencereden bakmamızı salık vermektedir.
İlgi çekici bir Gemara öğretisine bakalım: İlk Bet Amikdaş’ı yok eden Nabukadnetsar’ın olağanüstü bir şair veya bestekar olabileceği söylenir. Hatta bu şarkıları söylemesi halinde eserleri David Ameleh’in Teilim’deki şiirlerini gölgede bırakacak kadar iyi olabilecekleri iddia edilir. Daha ileri gidecek olursak Nabukadnetsar’ın şarkılarının yanında David’in şarkılarının soluk kalabileceği söylenir. Gemara şarkı söylemesin diye Nabukadnetsar’ın ağzına bir tokat atmıştır öğretisiyle noktayı koyar.
Anlamak kolay değil elbet. Bir açıklamaya göre Babil kralı her şeye sahip olduğundan Tanrı’ya güzel övgüler söyleyecek durumdadır. Dünyanın en güçlü krallarından biridir. En güçlü imparatorluklardan birinin başındadır. Ünlü, zengin ve başarılıdır. Böyle bir durumda Tanrı’ya övgüler söylemesi mantıklı ve kolaydır. İşte o anda meleğin tokadı gelir. Yani birtakım zorluklarla kral baş etmek zorunda kalır. Sonra da “bak bakalım şimdi övgüler söyleyebilir misin” şeklinde ona seslenir.
David’in övgülerini bu kadar güzel ve özel kılan şey zor zamanlarda dahi bu övgülerin söylenmesidir. Pasuk “kos yeşuot esa uvşem Ad.. ekra” derken güzel zamanlardan söz eder. Mucizeler bardağı eldedir Tanrı’yı övmek kolaydır. Ancak yakın bir pasuk “tsara veyagon emtsa uvşem Ad.. ekra” derken sıkıntıların zamanında da Tanrı’nın İsmi’nin çağrıldığını bizlere öğretir. David kendi oğlu tarafından kendisine karşı düzenlenen bir isyan dahil olmak üzere sayısız sorunla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ancak her şeye rağmen David şarkılarını söylemeye devam eder. Dünyadaki güzellikleri görebilmek ondaki meziyetlerden biridir. David Tanrı’ya her zaman minnettar olmayı bilmiştir.
İbranice’de ‘tsoar’ yani ışık veya pencere anlamında kullanılan sözcük ile sıkıntı anlamına gelen ‘tsara’ sözcüğü aynı harflere sahiptir. Durum bizim için her ikisi de olabilir. Her şey bakış açımıza pencereden dışarı bakmamıza ve bu sıkıntının sunduğu fırsatlara nasıl baktığımıza bağlıdır.
Öyleyse yapılacak bellidir. Karşılaşılabilecek zorluklarda pencereden bakmayı öğrenmemiz gereklidir. Amaç hayatımıza daha fazla ışık getirebilmektir. Bu ışık da nasıl daha iyi, inançlı ve başarılı insanları olabileceğimize karar vermeyi sağlayacaktır. Fırsatlar pencerenin dışındaysa oradan bakmayı bilelim.