Düzenli değilse de ara sıra Türki-ye’nin tek hafta sonu gazetesi olan Oksijen’i bayiden alırım. Ger-çekten, isteyenler için hafta boyunca okunacak malzeme var. İnsanın içini karartmayan, her tür sanat haberini geniş yelpazede tutan, alışagelmiş gazetecilik anlayışından farklı olduğu için beğenirim.
En azından son za-manlarda günlük gazeteleri elime aldığımda, ‘bu-gün hangi sevimsiz haber-ler var?’ duygusuna kapıl-mam. Bu hafta Oksijen’i, özellikle Mine Şenocaklı’nın gazetemiz başyazarı İvo Molinas’la yaptığı söyleşiyi de okumak için aldım. Siyaset ağırlıklı bir yayın organı olmadığından bu kez Ortadoğu üzerin-de yoğunlaşması dikkatimi çekti. Konuyla ilgili maka-leleri tarafsız bir bakış açısıyla irdelediklerini düşünü-yorum.
Bir Ortadoğu analisti olan İan Bremmer, ‘İsrail – Hamas savaşı dünya için ne anlam taşıyor’ başlıklı TED x konferansında ba-sının rolü üzerinde durdu. Dünya haber kanallarının doğru/yanlış gözetmeksizin ateşe körükle gittiklerini vurguladı. Dezenformasyonun yaygın olduğu benzer durumlarda okurları izleyicileri etkiledikleri bilinen bir olgu. Haberlerin doğruluğunu her an ‘teyit.com’ gibi sitelerden takip edip sonuca varmak çok kolay değil. Görsel/yazılı basının ‘olayların sorumluluğu bizim değil’ anlayışıyla yola çıkıp tiraj arttırmak, sansasyon yaratmak için malzeme oluşturmaları büyük hatalar oluşturur görüşünde Bremmer.
Yaz geceleri zaman za-man bahçemizi bir kirpi ziyaret eder. Önceleri ne olduğunu anlayana kadar sessizlikte daha çok duyulan hışırtıdan ürktüm. Son-raları alıştım, izlemeye başladım. ‘Ay ne şeker’ dene-cek bir görüntüsü yoksa da akıllı bir hayvan. Gündüzleri uyuyup gece yaşayan kirpilerin görme güçleri zayıf, koku ve işitme duyuları güçlü. Bu özellik insanlara da nasip olsa ne iyi olurdu, diye düşündüğüm anlar olmuştur. En çok beş yıl yaşadıklarını öğrendiğim kirpiye bahçede belli yerlere içmesi için su bırakmaya başladım. İçti; en ufak gürültüde ise kıvrılıp top haline geldi. Merak edip araştırdığımda, tehlike anında kendini korumak için dikenlerini kaldırır ama sanıldığı gibi diken fırlatmaz. Yaşamı doğanın içinde daha iyi anlayabiliyoruz. Dikeni bir metafor gibi düşündüm. Keşke insanoğlu da top, tüfek kullanmadan korunmasını bilebilseydi.
Hayvanları severim ama hepsini değil. ‘Gece çirkinlikleri örter’ denirdi. İklim değişikliğinden mi bilemiyorum, bu yaz hiç rastlamadığım kadar çekirge gördüm. Özellikle hoşlandığımı söyleyemem. Son olarak, toprak katındaki balkonumuza gelen bir kurbağayı da, küçük
olmasına rağmen hiç sevemedim.
Günümüz konjonktüründen etkilenmemek mümkün değil. Sürekli aynı konuyu düşünmek, onunla yaşamak sağlıklı değil. İan Bremmer’in basının felaket senaryoları misali, bir benzerini zihnimde oluşturdum. Önce çekirge ardından kurbağa…. Binlerce yıl önce firavun kavmine yönelen ‘10 Bela’ artık tüm dünyaya mı yayılıyordu? Dilerim akıl öfke-den üstün gelir ve Ortadoğu karanlığa bürünmez.
Sağlıkla kalın.