Son günlerde çevreme baktığımda, haberleri izlediğimde, Nietzsche’nin Böyle Söyledi Zerdüşt’te geçen şu sözler, nedense dilimin ucuna geliyor: “Ah ne çok bilgisizlik ve ne çok yanılgı bedenleşti bizde!”
Bilgisizlik ve yanılgıyı aynı tümce içinde kullanmak ne denli doğru olur, bilmiyorum. Kendimi de bu ünlü düşünürün yargısının dışında tutmak istemiyorum; ama yanılgılarından ders almayan, bunları yineleyen insanlar nedense gözüme daha çok batmaya başladı. Özellikle siyasi ortamın ısısını koruduğu şu son günlerde…
Ömrümüz boyunca her an, her alanda bir seçimle karşı karşıyayız. Yediklerimiz, içtiklerimiz, giysilerimiz, okulumuz, eşimiz, işimiz, düşüncelerimiz… Özetle her şey! Kimi zaman yaptığımız doğru seçimlerle başarılı, mutlu oluyoruz, kimi zaman da yanılgılarımız bizi mutsuz ediyor. Doğrusu hiçbirimiz, hiçbir konuda yanılgı içinde olmak istemeyiz; ama elbette ki insanız, hayat okyanusunda yüzmeyi de öğreniyoruz, batıp çıkmayı da… Son soluğumuzu verinceye kadar da bundan kaçınmanın olanağı olmadığını söyleyebilirim.
İnsanın tarihi, yanılgılar tarihidir bir bakıma… Yaşadığımız sürece inandığımız, güvendiğimiz, umut beslediğimiz insanlar bize yüz çevirmiş, tutunduğumuz ilkeler aşınmış, sığındığımız limanlar yıkılmıştır. Ayağımıza çelme takanlar, üstümüze basıp yükselenler olmuştur. Yine de hayat devam etmiş, tüm olumsuzlukları geride bırakarak yürüyüşümüzü sürdürmüşüzdür.
Gerçek olan şu ki, yanılgılarımızı kabullendiğimiz, onlarla yüzleşebildiğimiz sürece, doğruyu bulma yolunda daha başarılı olacağımıza kuşku yoktur.
Ünlü Fransız düşünür ve deneme yazarı Alain’in denemeleri bana her zaman ışık tutmuştur. Kimi konuları düşündüğümde, onun görüşüne de sığınmaktan keyif alıyorum. Nitekim bir deneme yazısında yanılmanın şaşılacak bir yanı olmadığını söyledikten sonra şunu ekler: Yanılgı, her türlü bilginin ilk şeklinden başka bir şey değildir!
Rastlantı etmenini bir yana bırakacak olursak, bir başarıya, bir buluşa hangi yanılgılar sonunda ulaşıldığını biliyor muyuz? Belki onlarca, yüzlerce kez denenerek, bilgilerimizi güncelleyerek, hatalar ayıklanarak bir sonuç alınmıştır. Kuşkusuz bu çabaların, konunun yalnızca olumlu bir yanı olduğunu söyleyebilirim.
Sözümün başına dönecek olursam, şu sorunun her zaman yanıtını bekleyeceğini düşünüyorum: Yanılgılarımızdan gerekli dersi alıyor muyuz?
Bu konuda sözü, popüler bilim kitaplarıyla tanınan Amerikalı bilim insanı Carl Sagan’a vererek, onun Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı adlı kitabında geçen tümceleriyle yanıtlamak istiyorum:
“Engin karmaşa ve yanılgı denizinde tutunabileceğimiz doğruları bulmak, uyanıklık, adanmışlık ve cesaret ister. Ancak bu külfetli düşünce alışkanlıklarını edinmezsek, karşılaştığımız ciddi sorunların üstesinden gelmeyi bekleyemeyiz ve elini kolunu sallayarak gelen ilk şarlatanın ele geçirebileceği bir enayiler ulusuna, bir enayiler dünyasına dönüşme riskiyle karşı karşıya kalırız.”
Sagan bu sözleriyle yalnız bireyi değil, sorunlar karşısında enayi durumuna düşebilecek bir toplumu hedeflemektedir. Belirli bir konuda bir kez, belki iki kez yanılabiliriz; ama bu yanılgılar sürdükçe, yeteneklerimiz kadar aklımızdan da kuşku duymamız gerektiğini düşünüyorum.
Sözü uzatmadan şunu söylemek istiyorum:
Yanılgılar her zaman olacaktır. Önemli olan aklımızın ışığıyla, bunları sürekli yinelemekten sıyrılabilelim.