Doğduğumdan beri Cumhuriyet ve Atatürk’ün ışığıyla aydınlanan Türkiye’nin özgür bir bireyi olarak Cumhuriyet’imizin 100. yılını büyük bir bağlılık ve derin bir özlem duygusuyla kutluyorum.
Kendimi bildiğim andan itibaren annem Gülseren ve babam Abdullah Tahir Çengil bizlere hep Atatürk sevgisini aşıladı, ilkokuldan üniversiteye ve ta ki babamı kaybettiğim bu seneye kadar kendisi hala Atatürk ile ilgili ne kadar kitap bulursa alma tutkusundan vazgeçmemişti. Hatta geçen gün bir sandığı düzenlerken içinden henüz okumadığım İlber Ortaylı’nın ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ adlı biyografisi çıktı.
Babaannem Suzan Yasemen’i ise Atatürkçü Düşünce Derneği ile katıldığı yürüyüşlerle, milli bayramlarda Burgazada’daki evinin balkonuna astığı bayraklar ve Atatürk portreleriyle hatırlarım. Yıllarca anlattığı, çocukken Atatürk’ü Florya’da denize girerken görmesi hikayesini de masal gibi kafamda canlandırır, içten içe kendim yaşamışçasına mutlu olurum.
Büyükbabam Reşat Çetin, bir Cumhuriyet öğretmeniydi ve yetiştirdiği öğrenciler de onun öğretileriyle topluma faydalı, vatansever, saygı ve sevgi dolu gençler oldu.
Tabii bu kadar Atatürk sevgisiyle dolu köklerle yetişen insanlar da, Cumhuriyet’e bağlı, modernliğe açık ve laik bir ülkenin savunucuları oluyor haliyle.
O yüzden Türkiye’nin her bir kilometresi için kan dökülmüş, savaşılarak nice canlar feda edilmiş topraklarında ‘Hilafet’ sloganları duymak beni gerçek anlamda kahrediyor ve gelecek nesiller için korkuyorum.
Üniversite dönemlerim 2000’lerin başına denk geliyordu; ülkenin en güzel festivalleri Rock’n Coke gibi etkinlikleri, Beyoğlu’ndaki dillere destan gece hayatını, saat kaç olursa olsun evimize güvenle gittiğimiz o özgür günleri yaşama şansım oldu.
Lakin günümüzde mecburen dahil olduğumuz koşullar, içimde ve dilimde kocaman bir “Cumhuriyet’imize ve Atatürk’ün değerlerine sahip çıkın!” çığlığı oluşturuyor.
Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını birçok muasır medeniyetten önce elde etmişken, bugün mecliste temsili bulunan partiler ‘Kadınların sahiplendirilmesinden’ bahsediyor ya da bir diğer yanda kız çocuklarını okutmaktan, genç kızlarını meslek hayatından men etmekten beis görmeyen aileler görüyoruz. Cumhuriyet kadını olarak yetişmenin önemi tam bu noktada ortaya çıkıyor. Kadına şiddet olaylarının azalması, kadının siyasette temsil edilmesi, haklarının koruması, iş hayatında erkeklerle rekabet edebilecek güçte olması, kendine güvenmesi, iyi ilişkiler kurması, ayaklarının yere basması kısacası aydınlık günler için kız çocuklarımızı eğitmek zo-run-da-yız. Bunu da dogma bilgilerle değil, en başta tarihimizden ders alarak yapmalıyız.
Fatih Altaylı’nın Cumhuriyet’in 100. yılı vesilesiyle tarihçileri konuk ettiği ‘Teke Tek Bilim’ programını izledikçe (şimdilik Sinan Meydan ve Emrah Safa Gürkan konuk oldu) öğrendiğim küçük detaylar zekanın ve stratejik aklın büyüklüğü konusunda beni bir kez daha kurucu liderimize hayran bırakıyor. Gürkan “Atatürkçülük’ün en büyük mirası rasyonalite, akıl, okumak ve bilimin peşinden koşmak” diye vurgularken, bugünkü bilim karşıtlarına, evrim teorisini müfredattan çıkaranlara, dezenformasyon bilgilerle aklını bulandıracak kadar cahil olanlara isyan ediyorum.
Atatürk’ün 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kabul edildiği TBMM oturumunda, “Türkiye Cumhuriyeti cihanda işgal ettiği mevkiye layık olduğunu başaracağı işlerle ispat edecektir. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” cümlelerini aklına kazıyan nesilden gelen bir Cumhuriyet kadını olarak, Atam’a söz veriyorum. Mücadeleye devam, direnmeye devam!
“Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
Erdi Cumhuriyet’im 100’üncü şeref yaşına.”
Yaşasın CUMHURİYET! Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun!
100. YIL COŞKUSU HER YERDE OLMALI!
Galatasaraylı taraftarların Beşiktaş derbisi öncesinde, 100 yıl için yaptıkları koreografi hepimizi gururlandırdı ve duygulandırdı. Taraftarların kendilerinin düzenlediği organizasyonda 32 bin karton yer aldı, 3500 metre pankart boyandı. Atatürk’ün dev portresinin yer aldığı kale arkasında, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yüceltecek olan sizlersiniz” sözüne yer verildi. Maraton tribününde ise, kartonlarla “İlelebet Cumhuriyet” ve “1923-2023” yazılarak “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” pankartı açıldı.
Tribünlerde, sinemalarda, tiyatrolarda Atatürk’ün ana fikirde olduğu her türlü etkinliğe çok önem veriyorum. Çünkü geniş kitlelere ulaşmanın, daha fazla insana hitap etmenin yolu her sesten, her renkten, her nefesten insanın bir araya geldiği bu ortamlardan/ mekanlardan geçiyor.
Dolayısıyla Galatasaray taraftarını bu girişimlerinden dolayı tebrik ediyor, vizyona girecek Atatürk filmlerine ve halihazırda devam eden tüm tiyatrolara da başarılar diliyorum.
Önümüzdeki yazılarımda çok ilginç bir projeden bahsedeceğim. İçinde Atatürk de dahil olmak üzere, fazlasıyla özlediğimiz değerler var. Takipte kalın!