“Yaşam sevgidir. Aşk da yaşamdır” demiş Hint bilgesi Nissargadatta Maharaj. Şunu da demiş “bilgelik hiçbir şey olmadığımı bilmektir. Aşk her şey olduğumu bilmektir. İkisinin arasında yaşamım sürer”.
Aşk derken aşık olmak değil benim burada anladığım ve bahsetmek istediğim. Ama aşk halinde olmak. Bir çeşit varoluş hazzı anlatmak istediğim. Şükür hali. Teşekkür hali. İlla mutluluk da değil sözünü ettiğim. Ama yaşama duyulan coşku. Birleştiren, barıştıran bir hal. Dikkat edin sevgi pıtırcığı olmaktan da söz etmiyorum. -mış gibi bir hal de değil ifade etmek istediğim. Ama insanın o derinlerinden hissettiği bir kabul, uyum ve coşku halinden söz ediyorum. Yaptığınız işe ruhunuzu kattığınızda benlik algınızın eriyip silikleştiği, kendinizin yaptığınız işle bütünleştiğiniz hatta o işe dönüştüğünüz anları düşünün isterim. O birlik ve bütünlük halinden bahsediyorum. Benim olmadığı yerde sen de yok oluyor. Öteki yok oluyor. Ben ve sen bir oluyoruz, biz oluyoruz. Biz. İnsan evladı. Hepimiz biriz. Birliği hatırlamak ve hatırlatmak istedim bu hafta. Bizi düşünmeyi. Dünyanın dört bir yanını saran savaşlarda, savaşın dışında olup da olana dair, savaşa dair yazıp çizen, taraf olan her birimize hatırlatmak istedim. Bütün yaşananlarda buzdağının görünen sonuçlarının ardında görünmeyen bir canavar olduğunu. Uluslarası medya dahil okuduğumuz her bilginin eksik, taraflı ve yanlış olabileceğinin farkında olmamız gerektiğini. Bunu 2014 yılında yine bu köşemdeki “İnanmayın! Olun!” başlıklı yazımda detaylandırmıştım. Dönüp okumak isterseniz linki aşağıda veriyorum. “Buna karşılık taraf olmadan insanın acısına, korkusuna sahip çıkabileceğimizi ve taraf olmadan barış yanlısı olabileceğimizi hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Ağzımızdan, kalemimizden çıkan her bir sözün etkisini hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Yazıp çizdiklerimizin kendi içlerindeki kini kusan kalabalıklara güç kattığını fark etmek, hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Düşüncelerimize, söylemlerimize dikkat etmemiz gerektiğini. Bazan sözlerimizin bilinç dışımızdan gelen inançlarımızın etkisinde kaldığını ve çoğu zaman bunun farkına varmadığımızı hatırlamak istedim. Sosyal medyada taraf oldukça belki de çok sevdiğimiz bir dostumuzun kalbini taşlaştırdığını hatırlamak. Tıpkı yukarıda ifade ettiğim yazımdan altıyla “Daniel Baremboim ve Edward Said’in 1999 yılında Arap ve İsrailli müzisyenlerin birlikteliğinde kurduğu Doğu Batı Divanı Orkestrası gibi bir adım atın. O müzisyenler ki, kendi ülkelerinde düşmanla ilişkide olmakla suçlanıyorlar, yine de ortak bir hayali paylaşıyorlar. Müzik bir kere de barışa bir davete dönüşüyor: Tel Aviv’de bir yere bir roket düştüğünde artık, ‘eh ne yapalım’ diyemiyorum diye hislerini anlatıyor orkestranın kemancısı Nassib Ahmadieh, Zira belki de orada bir arkadaşım vurulmuştur. Asaf Levy tamamlıyor Nassib’in sözlerini: Birdenbire her iki tarafta da barış isteyen insanların olduğunu anlıyorsunuz.”
İnsanı düşünmenin taraf olmaktan daha değerli olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Çünkü taraf oldukça birilerini de taraf olmaya zorlamış oluyor insan.
Taraf oldukça çatışmayı, savaşı besliyor. O yüzden diyorum ki illa taraf olacaksanız barıştan taraf olun. Yaşam olun.
Meraklısına not:
* ‘İnanmayın! Olun!’ başlıklı yazıma bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.salom.com.tr/arsiv/koseyazisi/92029/inanmayin-olun