Aile bireylerinin çoğunda görme bozukluğu olduğu için ebeveynlerim beni erken yaşta oftalmoloğa götürmeyi uygun buldu. İlk göz doktorum Dr. Fridman’dı. Muayenehanesi Taksim’de AKM’nin bitişiğindeydi. Mavi gözlerinden başka özellikle anımsadığım bir anım yok. Teşhis her ne idiyse, ikinci bir görüş alma ihtiyacı duyulmuş. Bu kez Dr. Tahinci’ye gidildi. Beyoğlu/Tünel’de bulunan muayenehane yüksek tavanlı, bekleme odasında içine gömüldüğüm kahverengi deri koltukları ile pek aydınlık değildi. ‘Şeşi beş görme’nin ne olduğunu yine aynı koltukta atılan göz damlaları sayesinde öğrendim.
Sonraları sık sık ziyaret ettiğimiz Dr. Tahinci’de en çok etkilendiğim duvarları boydan boya kaplayan ciltli kitaplardı. Muayene sonrasında doktorun masada uçlu kalemini mürekkepli hokkaya batırıp yazı yazması unutulmazlarım arasındadır. Tanı göz tembelliğiydi.
Güçlendirmek için her gün okul dönüşü annemin imal ettiği Moşe Dayan’ınkine benzeyen siyah bantla, gözüm kapalı dolaştım.
Çocuk yaşta pek hoş bir deneyim değildi. Sonuçta yöntemin başarılı olmadığı anlaşıldı. Böylelikle gözlük bütünleştiğim bir aksesuar oldu. İlk gözlüğümü Beyoğlu’nda bulunan Emgen Optik’ten aldık. O zamanlar müessesenin başında olan rahmetli Rahmi Bey’in çerçeveyi yüzüme özenle yerleştirmesini hep hatırlarım. Gözlük takmaya başladığımda babamın, “Çerçeve önemli değil ama her zaman camın en iyisini kullanacaksın” tavsiyesini sonraları çocuklarıma da önerdim.
Emgen, Beyoğlu’ndan ayrılıp geçtiğimiz hafta yeni mekânına taşındığı gün bir an için anılarıma geri döndüm. Bir ‘ekol’ olarak mesleği sürdüren kurumu dördüncü nesil devam ettiriyor. Aile geleneğini sürdürebilen gençlerin yeniliklere açık olması eski tanışları için daha da sevindirici.
↔↔↔
Halk arasında mecazi de olsa ‘göz’ dendiğinde ‘göze geldi’ veya ‘nazar değdi’ inanışı çoktur. ‘İnanmam’ diyenlerin bir kısmı da zaman zaman bu olguyu hisseder.
Nazarlığın bir başka eşiti olan ‘hamsa’ hem İslamiyet’te hem Yahudilik’te kabul gören bir semboldür. İslam kültüründe Hz. Fatma’nın eli, Yahudilerde ise Hz. Musa’nın kardeşi Miryam’ın eli olarak bilinir. Hamsa’da elin sağ ve sol parmakları yanlara dönük, diğer üç parmak ise dikeydir. Tıpkı nazarlık gibi kötülükleri uzak tuttuğuna inanılır.
İnanırsınız veya inanmazsınız, Ortadoğu’ya nazar değdi. Barışa bu kadar yaklaşılmış olması, birilerini rahatsız etmiş olmalı. Sınır kapılarına top tüfek yerine birer hamsa koymak bile daha akılcı olurdu.
↔↔↔
Hava artık çabuk kararıyor, yürekler de öyle. Televizyon ekranına endekslenmek, medyada dolaşan asılsız haberlerle yıpranmak psikolojik savaş yaratmakla eşdeğer. Pozitifi yakalamanın en kolay yolu doğanın içinde nefes almak… İster yürüyün, ister koşun ama sürekli aynı konuya odaklanmayın.
Sağlıkla kalın.