Dost ortamı iş ortamı, üç konuda sohbet olarak başlayıp gerilimle biten “fikir alışverişlerinden” uzak durmaya çalışıyorum. Üç farklı konu olsa da karşıt görüşler arasında tartışma ortamına girilince üçünde de duygular önden gidiyor akıl arkadan. Eksik bilginin yerini önceden var olan hükümler doldurabiliyor.
Üçü de gücünü taraftarlarından alıyor. Mümini olmayan dinin, sandıktan oy çıkaramayan politikacının veya seyircisi olmayan futbol takımının gücünden bahsedebilir miyiz? Kitlelerle var oluyor, onları motive ediyorlar. Takipçi kitleleri genişledikçe, gücün kendi kampında olmayanları merkezine doğru çekim gücü de artıyor. Diyelim yoğun duygularla davranan biri değilsiniz; takım tutmayı da pek beceremezsiniz ancak, ateşli tezahürat yapan taraftar tribününde bir-iki maç izledikten sonra o takıma sempati duymaya ve neden takımınızın diğerlerinden daha üstün olduğunu savunmaya başlayabilirsiniz. Etkilenirsiniz. Bu birliktelik ve aidiyet duygusu sizi iyi hissettirebilir ve hatta karşı takımı tutan arkadaşlarınıza eğlence olsun diye ufak ufak sataşma hürriyetini dahi hissedebilirsiniz.
Bir kere taraftar oldunuz mu artık bir diğer kampa geçmek mümkün olmuyor. Mesela, hem Fenerliyim hem Cimbomlu diye bir kavram yok. Davranışsal psikoloji konusunda Nobel Ödülüne layık görülen İsrailli-Amerikalı bilim adamı Daniel Kahneman yaptığı deneyler sonucunda insanlarda ‘doğrulama yanlılığını’ (confirmation bias) şöyle tanımlıyor:
“... kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir”. “İnsanlar bilgiyi seçici olarak topladıklarında veya anımsadıklarında ya da belirli bir eğilime göre bu bilgiyi yorumladıklarında doğrulama yanlılığına eğilim gösterirler. Etkisi, duygusallıkla yaklaşılan konularla, iyice yerleşmiş ve değişmesi zor inanışlarla ilgili olduğu takdirde çok daha güçlüdür. İnsanlar aynı zamanda müphem ve belirsiz kanıtları da kendi görüşlerini destekleyici yönde yorumlamaya eğilimlidir.[1]”
Doğru zannettiklerimizi teyit edebilmek için yanlışları görmemeyi seçmek şeklinde özetleyebiliriz bu eğilimimizi. Varsa, aykırı düşüncelerinizi karşı görüşlü kitlelerin içinde ifade etmeye çalışmanız rahatsızlık duygunuzu arttırmaktan ileri gidemeyecektir. Bu rahatsızlık, bazılarında kendi doğrularını terk edip ana akım düşünceye katılarak konfor alanını genişletme arzusunu doğurabiliyor. Davranışsal psikoloji ve Gestalt akımının ilk isimlerinden biri olan Polonyalı-Amerikalı bilim adamı Solomon Asch 1950’lerin başında bizim günlük hayatımızda “sürü psikolojisi” olarak bahsettiğimiz olguyu şöyle bir deneyle ortaya çıkarıyor:
Bir denek seçilir ve kendisine birinde tek diğerinde üç adet çizgi bulunan iki kart gösterilir. İkinci karttaki çizgilerden biri, ilk karttaki ile aynı uzunluktadır. Önce deneye katılan (ve deneyi önceden bilen) diğer katılımcılar hangi çizgilerin eşit olduğu sorusunu doğru şekilde cevaplarlar. Ancak, deney ilerledikçe büyük bir çoğunluk bilinçli olarak hatalı cevabı vermeye başlar. Başta verilen doğru cevaplar dolayısı ile sürece güvenmeye başlayan habersiz denek diğer katılımcıların yanlış cevapta ısrarcı olduklarını görünce başta bocalar, sonrasında kendi fikrinden tereddüt eder ve o da yanlış tercihi doğruymuş gibi belirler.
Bu deneyde, yanlış olduğunu düşünse de ana akıma uymak için fikrini değiştirenlerin deneklerin katılanların 1/3’ünü oluşturduğu gözlemlenmiş. Çoğunluğa uyma eğilimi, bireyin bilgi düzeyinin eksik olması, grubun kalabalıklığı veya hatalı bilgiyi yayanların sosyal statülerinin yüksek olması halinde artmakta; bireyin tek başına cevap verdiği zaman ise azalmaktadır.
Kahneman, ‘Hızlı ve Yavaş Düşünme’ adlı kitabında bireylerin bir olay karşısında Sistem 1 veya Sistem 2 olarak adlandırdığı iki farklı süreçten birine göre tepki verdiklerini ifade eder. Sistem 1, refleks olarak, önceden öğrendiklerimiz, inançlarımız, hazırda bulunan bilgilere dayanarak ve araştırmadan verdiğimiz tepkileri üretir. Sistem 2 ise daha fazla bilgi ve gözleme dayalı, daha fazla dikkat gerektiren, daha yüksek bilinç kullanarak ürettiğimiz tepkileri yönetmektedir.
Sosyal medya platformları Sistem 1, yani anlık duygu ve bilgi ile verilen tepki ve yorumlardan da görüleceği üzere toplumda muazzam bir kamplaşma yaratmaktadır. Birbirini dinlemek yerine kendi doğrusunu başkasına empoze etmek isteyen kitleler giderek daha agresif hale gelmektedir. Kamplaşma arttıkça, fikir alışverişleri yerine sıfır toplamlı ‘kazan-kaybet’ sonucu doğmaktadır. Çoğu önemli TV kanallarının ana menüsü haline gelmiş olan açık oturumlarda, karşı fikirlerin sürekli çarpıştığını ancak programın sonunda kimsenin diğerini ikna edememiş olduğunu görmüyor muyuz?
Farklı görüşe sahip gruplar arasında din, politika ve futbol üzerine girilen tartışmalardan ‘kazan-kazan’ sonucu ile çıkılamadığı, kapsayıcı bir bakışla yaklaşılamadığı, tartışmaların sonunda zaten kimsenin fikrini değiştirmeye yanaşmadığı, hatta sadece kırgınlıkların baki kaldığı için bu polemiklere girmemek en mantıklısı.
[1]Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Doğrulama_yanlılığı