Pazar Postası ve Mısır olayları

Selin BARLAS Köşe Yazısı
15 Kasım 2023 Çarşamba

Yıl 1952’ye bir bakalım…

Türkiye’nin NATO üyeliği resmen gerçekleşti.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan ise Adnan Menderes...

Mısır’da Kral Faruk tahttan indirildi.1956’da Abdel Nasser’ın gelişi için düzen artık hazırlanacaktı.

İran’da Şah tahtın sefasını sürüyordu.

İsrail ise dördüncü yaşını kutluyordu. Ziyonistler Partisinden Haim Weizmann İsrail’in ilk devlet başkanı olarak görev yapmaktaydı.

Amerika’da ise Başkan Truman kasımda yapılan seçimlerden sonra Beyaz Saray’ı Eisenhower’a emanet etmişti.

İngiltere’de ise yarı Amerikalı Sir Winston Churchill başbakan idi.

Hal böyle iken…

Genel bir resim çizmişken 71 yıl evvel dedemin sahibi olduğu Pazar Postası’ndaki baş yazısına bir göz atalım istedim…

Ortadoğu hep cadı kazanı gibi miydi?

“Amaaaan bize ne” diyenlerle “bizim davamız” diyenlerin hep olduğu bir bölgede biraz geriye dönelim, bakalım istedim.

Evvel zaman içinde…

***

Ankara

10 Ağustos 1952

Pazar Postası

Baş Yazı

Cemil Sait Barlas

Mısır’da olanlar, Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir

Atlantik Okyanusundan Pasifik’e kadar olan istikamette İslam memleketlerindeki kaynaşma devam etmektedir. Son günlerde Cezayir’de Fransız temsilcisi ile ‘Bey’ arasındaki ihtilafı dünya efkarı merakla takip ediyordu. Bunda herkes 20. yüzyıl başındaki sömürgeci zihniyetin İkinci Dünya Harbinden sonra “sömürge”ler üzerindeki nüfuzunu nasıl kaybettiğini gördüğü kadar Fransızların iç mücadelelerinde ne kadar ileri görüşlü hareket ederlerse etsinler, harice karşı olan anlayışsız ve manasız hareketin yeni bir misalini buluyordu.

Fakat son haftaların en dikkati çeken hadiseleri şüphe yok ki Mısır ve İran’da cereyan etmektedir. Burada geçen vakalar bu memleketlerdeki sosyal davalardan doğan boğuşmaların hangi kuvvetler tarafından nasıl istismar edildiğini gösterdiği kadar dünya politikası ve sulhü bakımından da ehemmiyetlidir. Bilhassa İran Türkiye’nin komşusu ve Mısır’da müttefiklerine giden yol üzerinde dost bir memleket olduğu için bizim alakamız diğer memleketlerden daha fazladır.

Biz bu yazımızda Mısır’dan bahsedeceğiz:

Mısır, İngiliz himayesinden kurtulalı ancak 20-30 sene kadar bir zaman geçti. İngiliz himayesinin Mısır’da bıraktığı hatıra Mısır milleti için iyi değildir. Hindistan İmparatorluğunun yolu üzerinde olan Süveyş’i elde tutmak için buraya gelen İngilizler kendi dokuma tezgâhları için de burada pamuk tarlaları buldular. Mısır’da arazi hükümdar hanedanı-o vakit Hidiv-ve bunların etrafında olan muayyen kimselerin elinde idi.

İngilizler için istenilen pamuk almak olduğuna göre arazinin kimde olduğu ve halkın nasıl istismar edildiği onlar için ehemmiyeti haiz değildi. Bu sebeple de hanedan ve onun etrafındakiler Mısır toprağının İngilizler tarafından istismarına alet oldular ve İngilizlerle bu zümre asıl Mısır millerini yıllarca sömürdü durdu.

İngilizler, Mısır arazisini Süveyş kısmı müstesna olmak üzere, tahliye edip Mısır istiklalini tanıdığı zaman halkın hanedan ve muayyen zümre tarafından istismarı devam etti. Üstelik genç kral “Faruk” orta çağ müstebidlerine rahmet okutacak tarzda keyfî idare kurdu. Vatandaş şeref ve haysiyetiyle oynadı. Barlar işletti, fellahın alın terinin emeğini kumarda yedi, tüketti.

Daha ziyade arazi sahiplerinden mürekkep olan yüksek memurlar ise halkı yalnız toprak sahibi olarak istismar etmiyor aynı zamanda rüşvet, irtikap bunlar için servet vasıtası oluyordu.

Zaman yürüyordu. Halk yalnız İngiliz tarafından değil kral ve etrafındaki muayyen zümreler tarafından istismarından da bıkmıştı. İşte memnuniyetsizliktir ki yıllardır Mısır’da istikrarlı bir idarenin kurulmasına mani oldu. Kral iç memnuniyetsizliği örtmek için Sudan meselesini ortaya attı. İngilizlerle ihtilaf çıkardı. Halk Sudan işinin Mısır lehine halledilmesini arzu ediyordu. Fakat kralın tahmini hilafına iç işler yatışmadı.

General Necip tarafından yapılan hükûmet darbesi ve kralın tahtını terke icbar etmesi bunun neticesidir. Gelen haberler hükûmet darbesini yapanların bazı içtimai ıslahat yapmak istedikleri alametleri vardır.

Bu, sanıldığı kadar da kolay değildir.

Halkına yüzde sekseninden fazlası ‘ümmî’ bir memlekette bir taraftan halkın okuyup yazmasını sağlamak, diğer taraftan hayat seviyesini yükseltmek kolay bir şey değildir, güçtür, uzun vadelidir.

Mısır’daki bu durumdan şüphe yok ki komünistler istifadeye çalışmakta devam edecekler, halkın hem dini hem de milli hislerini tahrike uğraşacaklardır. Halkın dini hissinin istismarını önleyecek hükûmettir. Millî hissini yatıştırmakta ise İngiltere’ye büyük vazife düşmektedir.

Sudan meselesi iktisadi bakımdan şüphe yok ki Mısır’ı çok alakadar etmektedir. “Nil”in membaı orasıdır, yani Mısır’ın hayatı oradan gelmektedir. Süveyş’teki İngiliz kuvvetleri Mısır için bir “izzet-i nefis” meselesi olmuştur. Bu davaların halli için iki memleket karşılıklı anlayış göstermelidir.

Mısır’da istikrar bizi de çok alakadar etmektedir. Dostlarımızın ve müttefiklerimizin bizimle irtibat yolu Mısır’dır. Mısır milleti aynı zamanda bize müşterek tarihle olduğu kadar iktisadî menfaatler bakımından da yakındır.

Temenni edelim ki hem yeni hükûmet, icraatında muvaffak olsun, hem de İngiliz Hükûmeti Mısır milletinin sempatisini kazanacak bir anlayış göstersin.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün