Tibet Çin'den bağımsız olabilir mi?

Hayati MOLİNAS Köşe Yazısı
22 Kasım 2023 Çarşamba

Çin Halk Cumhuriyeti, Ekim 1951'de Tibet'i ilhak etti. 1954’te, Çin'in lideri Mao Zedong, o dönemde 19 yaşında olan Tibet'in ruhani lideri 14. Dalay Lama ile Pekin’de bir araya geldi. Bu toplantıda Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığını, dinini ve eşsiz kültürünü korumak istediğini dile getirdi. Mao Zedong ise “din zehirdir’’ şeklinde iğneleyici bir ifadeyle yaklaşarak genç Dalay Lama’yı Tibet’e geri gönderdi. Kısacası Mao, Çin'in Tibet üzerindeki kontrolünü devam ettirmeye kararlıydı.

Bu buluşmanın ardından Çin, Tibet üzerinde sert bir politika izlemeye başladı. Yaklaşık 200 bin kişi, Çin’in uyguladığı baskıcı politikalardan dolayı açlıktan öldü. Ayrıca, 6000’e yakın manastır ve tapınakla Tibet kültürüne ait binlerce antik eser yok edildi. Bu durum, Tibetliler arasında büyük bir tepkiye neden oldu. 1959 yılında Tibet ayaklanması meydana geldi. Dalay Lama, Çin yönetimine karşı başarısız bir ayaklanmanın ardından 1959’da Hindistan'a kaçtı ve orada bir sürgün hükümeti kurdu.

Pekin, 1959'dan beri sürgünde yaşayan Dalay Lama’yı devlete karşı siyasi huzursuzluğu kışkırtmakla suçlamaya devam ediyor. Aslında Dalay Lama, 1970'lerden bu yana Tibet'in bağımsızlık taleplerinden vazgeçti. Bunun yerine, Çin anayasası çerçevesinde Tibet'in gerçek özerkliğini talep ediyor. Dalay Lama, 2011'den bu yana tüm siyasi ve idari sorumluluklarını da demokratik olarak seçilmiş Tibet liderliğine devretmiş durumda.

Çin, Tibet’i neden kontrol altında tutmaya çalışıyor? Tibet, Çin ile Hindistan arasında tampon bölge görevi gördüğünden dolayı Çin'e sınır güvenliği sağlıyor. Ayrıca, Tibet, birçok büyük nehrin kaynağına ev sahipliği yapması nedeniyle "Asya'nın Su Kulesi" olarak anılıyor. Çin, bu nehirlerden gelen su akışlarını kontrol ederek enerji ve tarımsal amaçlı su kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetiyor. Tibet, aynı zamanda çeşitli mineraller ve kereste gibi birçok doğal kaynağa sahip zengin bir bölge.

Tibet, diğer taraftan Budizm’in ruhani merkezi konumunda. Bugün dünyada yaklaşık 506 milyon Budist yaşıyor. Budizm, Hıristiyanlık, İslam ve Hinduizm'den sonra dördüncü büyük din olarak kabul ediliyor. Sadece Çin’de 244 milyon Budist yaşadığı tahmin ediliyor. Ayrıca, Bhutan, Myanmar, Tayland, Sri Lanka ve Japonya gibi ülkelerde milyonlarca insan Budizm’e inanıyor. Tibet özerk bölgesinde ise sadece 3,5 milyon Budist yaşıyor. Çin, Budizm’in ruhani merkezi olan Tibet’i yöneterek kendi ülkesindeki 244 milyon Budist’i kontrol altında tutmaya çalışıyor gibi gözükmekte.

Çin’in en büyük endişelerinden biri şu sıralar bir sonraki Dalay Lama’nın kim olacağıdır. Tibet’in sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama, 113 yaşına kadar yaşayacağını ve iki yıl içinde, yani 90 yaşına geldiğinde, kendisinden sonra gelecek olan Dalay Lama’yı belirleyip belirlememe konusunda bir karar vereceğini açıkladı. Dalay Lama, 1995’te yaşananların tekrarını istemiyor olabilir. O tarihte Tibet Budizm’inin en tanınmış ikinci Lama'sı olan Pançen Lama, beş yaşındayken Dalay Lama tarafından 11. Pançen olarak Lama ilan edildi. Aynı yıl, Çin hükümeti 11. Pançen Lama’yı memleketi Tibet'ten uzaklaştırıp izini kaybettirdi. Çinli yetkililer daha sonra kendi erkek çocuk tercihlerini 11. Pançen Lama olarak belirledi. Kaybolan çocuk, ebeveynleri ve onu teşhis eden arama komitesinin ana üyeleri, 29 yıl geçmesine rağmen hala bulunamadı.

Çin hükümeti bir sonraki Dalay Lama'nın seçim sürecini kontrol etmek isteğini 2007 yılında yayınladığı bir kararname ile resmileştirmişti. Reenkarnasyona uğramış Lama’ların seçimi artık Çin yasalarına göre belirlenecekti. Ancak Budizm geleneğine göre, Dalay Lama'nın ölümünden önce bıraktığı talimatlar, halefinin belirlenmesine yönelik her türlü araştırmanın temelini oluşturmalıydı. Bu araştırmaların sonucunda, yeni Dalay Lama’nın Tibetli olacağı beklenmekte. Çin otoriteleri, bu geleneği çürütmek için Dalay Lama’ların her zaman Çin'de doğduğunu ve Qing hanedanının 1653 yılında Tibetli ruhani liderlere "Dalay Lama" ünvanını verdiğini iddia ediyor. Gerçekte “Dalay” ünvanı, “Okyanus” anlamına gelen Moğolca bir kelime olup, 1578’de Moğol lideri Altan Han tarafından verilmiştir. Dalay Lama, "Bilgelik Okyanusu" anlamına gelir ve Çin dili veya Çin hanedanlığı tarihiyle hiçbir bağlantısı bulunmamakta.

Dünya ülkeleri bu konuda harekete geçmeye başladı. ABD, 2020'de bir yasa çıkararak Tibet’in dini liderlerinin, Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti'nin müdahalesi olmaksızın seçilmesi gerektiğini vurgulamış oldu. ABD'nin bu kararına henüz güçlü bir destek gelmedi. Öncelikle Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Hindistan ve Moğolistan gibi Tibet Budizmine bağlı büyük toplulukların bulunduğu ülkelerin seslerini biraz yükseltmeleri gerekecek. Ardından, Kanada, Japonya ve Güney Kore gibi Dalay Lama ile özel ilişkilere sahip ülkeler de tepkilerini dile getirirlerse belki Çin’in tutumu biraz olsun değişebilir. Çin’in Dalay Lama seçim sürecine müdahaleci olması durumunda Asya ve Budist ülkelerde istikrarsızlık riski artacak endişesi duyulmakta.

Nobel Barış Ödüllü Dalay Lama, Budist ülkelerde istikrarsızlık olmaması adına yeniden doğmayacağını belirtebilir. Bu durumda Tibet halkı, yasalara uygun bir ruhani lider seçerek Çin’e olan bağlılığını ilan eder ve 1950 yılından beri süregelen nefreti geçici de olsa sonlandırabilir.

Budizm’e ait bir atasözü şöyle der; “Nefret, nefretle son bulmaz, sadece sevgi ile son bulur, bu ebedi kuraldır.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün