Bu hafta sonu İzmir Ticaret Borsası tarafından Zorlu Center’da bulunan Eataly isimli mekanda ‘Naturel Sızma Zeytinyağı Tadım Eğitimi’ gerçekleştirildi. Dünya Zeytin Günü’nde, Ege zeytin ve zeytinyağının tarım, ekonomi, sağlık ve sanat açılarından öneminin anlatıldığı IOC (Uluslararası Zeytin Konseyi) desteğiyle düzenlenen tadım panelinde zeytinyağının duyusal analizi üzerine kıymetli medya mensubu arkadaşlarımla yepyeni bilgiler öğrenme fırsatı yakaladık.
İzmir Ticaret Borsası Ar-Ge Yönetmeni & Tarımsal İletişim Danışmanı Bilge Keykubat’ın verdiği “Erken hasatta yakıcılık ve acılık çok olur. Hasattan sonra zeytin yere düşmemeli, mantar veya bakteri bulaşabiliyor. Zeytinyağı depolanırken hava almaması, ışık görmemesi, nemli kokulu ortamda olmaması gerekiyor. Gölge ve serin yerde muhafaza edilmeli” gibi püf noktaları ilgiyle dinlediğimiz panelde ekim başından ocak sonuna dek yapılan hasadın en doğru zamanlar olduğu vurgulandı.
Köy yollarında satılan zeytinyağlarının güneşte beklediğinden özelliklerini kaybettiğini anlatan Keykubat, kayıt dışı yağların alınmaması tavsiyesinde bulundu. Ayrıca agro turizm için de taş baskının önemli bir faktör olduğunu belirtti.
Hemen ardından sözü alan İzmir Ticaret Borsası Tadım Panelisti Esra Erülkü de evde yemek pişirenlerin yüzünü güldürecek bir detay paylaşarak “Kızartmalarda bile zeytinyağı kullanılabilir, yanma seviyesi yüksek. Şişkinlik dahi olmuyor” dedi.
Rengin bir kalite parametresi olmadığını, zeytin yaprağı konulduğunda daha yemyeşil bir zeytin yağı elde edilebileceğini aklımıza not ettikten sonra tadım kısmına geçtik. Bana eşlik eden influencer arkadaşım sevgili Özlem Özden ile birlikte dört çeşit zeytinyağını, tadım panelistlerimizin direktifleri doğrultusunda tek tek denedik. İlk olarak koklama ve sonrasında tadımlama olarak gerçekleşen süreçte, kokusu çağla ya da erik gibi olan ve bir miktar yakıcılığı bulunan erken hasat hepimizin favorisi oldu. Olgun hasat daha bulaşık bir tat barındırarak, boğazlarımızı fazlasıyla yakarken, konunun amatörü olmamıza rağmen 3 ve 4. seçeneklerde bekletilmiş yağlardaki ağır kokuyu çözebildik.
Tüketici bilinci, üretilen ürünün kalitesini etkileyebilecek en önemli faktörlerden biri olduğundan, bu tür etkinliklerin önem kazanması mutluluk verici. Geçen hafta Atina seyahatinden döndüğüm için, zeytinyağı tüketimi konusundaki bu eğitimi önceden almış olmayı arzu ederdim. Bir dahaki sefere konuya hakim bir tüketici olarak gideceğimi bilmenin gururunu yaşıyorum.
Evliliğe kalp masajını birbirini yeniden keşfetmek mi yapar?
Aşk-ı Memnu’daki müthiş kimyalarını yıllardır dilimizden düşürmediğimiz Beren Saat - Kıvanç Tatlıtuğ ikilisini, 15 yıl sonra nihayet ‘İstanbul’a Son Çağrı’ filmiyle yeniden birlikte izledik. Netflix’te yayınlanan filmde yarım kalan kariyer arzuları, rutine dönen yaşam tarzı, kıskançlıklar yüzünden evlilikleri çıkmaza giren Mehmet ve Serin çiftinin, terapistlerinin “Birbirinizle ilk kez tanışıyormuş gibi davranın, bakalım birbirinize yeniden aşık olur muydunuz?” önerisiyle New York’ta iki yabancının özgürlüğünde bir gece yaşamasını anlatıyor.
İstanbul’da yapamayacakları şeyleri, sanki o akşam date’e çıkmış iki kişi gibi deneyimleyen Mehmet ve Serin; bütün o çatışmaları, boğuculuğu, bıkkınlığı geride bırakarak adeta ilişkilerine kalp masajı yapıyor ve birbirinin kıymetini anlıyor.
Oysa ki Serin’in New York’a habersiz yaptığı iş başvurusu sebebiyle kendine güveni zedelenen Mehmet, başka kadınlarla mesajları yakalandığında “Her insan bazen ilgilenilmeyi hak eder ve bundan mutluluk duyar” diye çok da haksız olmayan bir savunma yapıyordu.
Evlilikler ve ilişkiler üzerinde yıllandıkça gezme teşebbüsünde bulunan kara bulutlar yerine güneşli havaları yaşamayı tercih edenler için galiba tek formül, ilişkinin alışkanlık haline geliyor olmasından ve karşısındakini garanti görme düşüncesinden kurtulmak. Her daim yeni heyecanlar ve keşfedecek şeyler olması iki kişinin de ruhunu zinde tutuyor.
Ne kadar tercih etmesek de bir çiftin kavga etmesi, birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmiyor. Mehmet’in mektubunda yazdığı “Bildiğim tek bir şey var; birlikte yaşlanmayı başarabilen o çiftlerin de kavga ettiği, onların da bazen yorulduğu sıkıldığı, bazen vazgeçmek istedikleri ve bunu yapmamalarının bir tek sebebi var: Bir gün her şey ve herkes gelip geçtiğinde; o yuvada birbirlerini bulacaklarına dair olan inançları” kısmı bir kadın olarak yaşadığım tüm kavgaları film şeridi gibi gözümün önünden geçirirken, benim fazlasıyla yüreğime dokundu.
Oyunculuklara gelince, çok sevmeme rağmen Beren Saat’in Aşk-ı Memnu’da, İstanbul’a Son Çağrı’dan çok daha yüksek bir duygu verdiğini düşünüyorum. Bize zirveyi yaşattığı için izleyici olarak beklentilerimizi karşılaması zor ve Kıvanç Tatlıtuğ tam da bu sebeplerden filmde daha öne çıkıyor. Saat’i yine de cesur sahnelerinden dolayı kutluyorum, Türk kadın oyunculardan pek çoğu muhtemelen izleyenlerin anlayacağı ‘o sahnede’ rol almaya cesaret edemezdi.
Bir tebrik de Kenan Doğulu’ya gelsin. Filmin sonuna enfes şarkısı ‘Yosun’u vererek, eşini bir kez daha destekleyen Kenan Doğulu, güçlü kadının yanında gururla duran bir erkek olarak ciddi anlamda alkışı hak ediyor.