IMF'siz IMF programının devamı için yabancı girişi şart

Prof. Dr. Burak ARZOVA Köşe Yazısı
29 Kasım 2023 Çarşamba

Türkiye Ekonomi Modeli adı verilen, kimsenin anlamlandıramadığı ekonomi politikası seti Türkiye’ye çok zarar verdi. Verilen vaatleri bu sütunlarda paylaştık. Bir taraftan ülke yüksek enflasyon altında inim inim inlerken, diğer tarafta seçimi kazanmak adına yapılan harcamalar bütçede inanılmaz bir delik açtı. Yaşadığımız büyük deprem felaketi olmasaydı da bütçe benzer bir açığı verecekti zaten. Harcamayı özendiren politikalarla ekonomiyi canlı tutmaya çalıştık. Bu tercih kısmen çalıştı ve büyük ekonomik yıpranmışlığa rağmen hükümet seçimleri kazandı.

Ancak gidilen yolun sonunun felaket olduğunu herkes görüyor ve biliyordu. İşte bu nedenle Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonrasında para politikasında rasyonele dönmek isterken aşırı ısınan ve yüksek enflasyona maruz kalmış ekonomiyi soğutmak için faiz silahını kullanmaya başladı. Bir yandan da IMF benzeri bir politikayı IMF’siz uygulamaya çalışıyor. Bu politikanın işleyebilmesi için yabancı para girişi şart.

Türkiye uzun zamandan bu yana doğrudan yabancı yatırımcı çekmekte zorlanıyor. Türkiye’ye yatırım yapmaktan vazgeçen birçok ünlü marka yatırımlarını ya başka bir ülkeye kaydırıyor ya da mevcutta ülkede yatırımı varsa çıkıyor. Bunun sebepleri başta hukuk sistemine duyulan güvensizlikten, tekli karar verme mekanizması gibi pek çok nedene dayanmakta. Yabancı para girişinin sağlanabileceği en çabuk ve kolay alan ise portföy yatırımları dediğimiz yabancıların tahvil, bono ve hisse senetleri piyasalarına girişleri.

Fakat bu kez geçmişte yaşanan tatsız nedenlerden ötürü portföy girişleri konusunda da temkinliler. TL Swap kanalının kapalı olması, çıkmak, girmekten imtina etmelerinin bir diğer nedeni.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Cezayir ziyareti dönüşünde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladığı bir sohbette "Bizim uyguladığımız dezenflasyon programı çok büyük ihtimalle Lira’da reel olarak bir değerlemeye sebep olabilir. Yani Türk Lirası’nın reel olarak değer kaybettiği süreç sona gelmiştir. Özetle Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanma ihtimali yüksektir…" diyerek kur konusundaki görüşünü dile getirdi. Konuşmanın devamında, TL’deki değerlenme ihtimalini aslında yabancıların Türkiye’ye duyacakları güvene ve gelecek fon akımlarına bağladığı açıkça anlaşılıyor. Fakat yine de mevcut koşullarda TL’nin değerleneceğini beklemek çok gerçekçi mi, belki biraz ona bakmak lazım.

Orta Vadeli Program’da, hedefler kısmında TL cinsinden GSYH hedefini dolar cinsinden GSYH hedefine böldüğümüzde hükümetin referans aldığı ortalama kur değerine ulaşırız. Bu referans kur değerlerinin ortalama değer olduğunu bir kere daha vurgulamakta fayda var. Ancak beklenti yönetimi açısından ortalama kur değerlerinin şirketler, finans sektörü ve her seviyede karar verici açısından bir ‘öngörü kur’ değeri olarak ele alındığı konusunda şüphe yok. Buna göre baktığımızda hükümetin referans kur değerinin (ortalama kur) 2023 yılı için 23,88 TL iken sırasıyla 2024 için 36,78 TL, 2025 için 43,93 TL ve 2026 yılı için 47,79 TL olduğunu görüyoruz.

Türkiye’nin dış ticaretinde en önemli paya sahip ülkelerin para birimlerinden bir sepet oluşturduğunuzda, Türk Lirasının bu sepete göre ağırlıklandırılmış ortalama değeri nominal efektif döviz kurunu verir. Eğer bu değeri nisbi fiyat ve maliyet etkilerinden soyutlarsanız o zaman reel efektif döviz kuruna ulaşırsınız.

Reel efektif döviz kurunu hesaplarken deflatör tüketici fiyatları ise o zaman TÜFE’ye göre düzeltilmiş reel efektif döviz kuru ile karşılaşırız. TCMB, reel efektif döviz kuru hesabında deflatör olarak TÜFE, yurt içi ÜFE ve birim işgücü maliyeti kullanarak bize üç farklı reel efektif döviz kurunu hesaplayıp yayınlıyor. Bu birbirinden farklı üç deflatör kullanılarak açıklanan reel efektif döviz kuru bir de her biri kendi içinde gelişmekte olan ülkeler bazlı ve gelişmiş ülkeler bazlı olmak üzere iki ayrı tabanda da açıklanıyor. Gelişmekte olan ülkeler dediklerimiz de bizim akran ülkelerimiz.

Reel efektif kurun önemi şu şekilde:

Basitçe reel efektif döviz kurundaki bir azalma ülke mal ve hizmetlerinin rakip olunan ülkelerin mal ve hizmetlerine göre görece ucuzlaması anlamına gelirken (ihracatçı bunu sever) reel efektif döviz kurundaki bir artış ise ihracatın pahalılaşması, ithal ürün ve hizmetlerin ise ucuzlaması anlamına gelir.

Türkiye’nin ‘Ekonomide Normalleşme’ sürecine girdiği bu yeni dönemde temelde iki hedefin olduğunu görüyoruz. Birincisi dış kaynak temini. Daha önce dış güçler olarak adlandırdığımız ve Türkiye Ekonomisini sabote etmekle suçladığımız yurt dışı fonlardan parasal girişi bekliyoruz. Bu çok kolay değil. Daha önce yaşanan travmalar, Merkez Bankası yönetimini koruyan bir yasal düzenlemenin olmaması, Türkiye’nin yabancı raporlarında TL’nin yüzde 20 civarında değerli olduğu raporlanmış. TL Swapların kapalı olması, yabancıların sadece döviz bozdurarak gelecek olması dikkate alındığında TL’nin mevcut seviyesinden yabancı girişi beklemek çok da gerçekçi değil. Mevcut kurdan girmek ve bu kurdan olası bir döviz artışına rastlama riski getiri beklentisinin önündeki engellerden biri olarak gözüküyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün