7 Ekim’den bu yana Gazze’de olan biteni izleyip sorularıma cevap arıyorum…
Hiçbirine yanıt bulamadığım halde biri aklımı çok meşgul tutuyor…
Kıyameti andıran korkunç yıkımların, toplu mezarların ve ırkçı söylemlerin arasında savaşın bitme ihtimali ve bittikten sonra Gazze’nin ne halde olacağı sorusu aklımdan çıkmıyor…
Gerçek o ki; 20 yıldır çözülmeyen bir sorun Gazze…
Çözmeye çalışan(lar) var mı emin değilim…
Economist dergisindeki bir makalede de belirtildiği gibi İsrail ve Mısır, Hamas’ın idaresinde olan ‘açık hava cezaevini’ yani Gazze’yi mahdut tutmaktan gayet memnundu…
88 yaşındaki Filistinli lider Mahmud Abbas’ın ise Gazze’ye geri dönmek gibi bir arzusunun olmamasıyla beraber Hamas güç kavgası olmadan idarede hüküm sürüyordu. Yani görünen o ki statükocular son yirmi yılı muhafaza etmek için el birliği yapmış gibi görünüyordu…
7 Ekim sabahına kadar…
Görmezden gelinen, dışlanan, insanları hor görülen, tüm dünya tarafından yok hükmünde olan Gazze Ortadoğu’daki paramparça olan fakat tamiri mümkün olsa bile olamayacak devletlerden biri bırakılmaya mahkûm…
Neden mi?
Çok uzağa değil 11 Kasım’da Riyad’da düzenlenen Arap Liginin toplantısına bir bakmak kâfi…
22 ülkenin liderinin mevcut olduğu toplantıda herkes İsrail’i kınadı ve ambargo uygulanması konusunda söylemlerde bulundu… Batı dünyasının çifte standardı üzerine yapılan açıklamalar bekleniyordu demek yanlış olmaz. Beklenen de oldu…
Toplantıda bulunan Mısır’ın son yirmi yıldır Gazze’nin mevcut halinin muhafaza edilmesindeki payını düşünecek olursak haykırışı ve yakarışı pek samimi değildi…
Bu toplantıda bulunan ülkelerden hiçbiri İsrail’e silah satmıyor olsa dahi birçok üyesinin İsrail’den silah aldığı bir sır değil!
Uzun lafın kısası kükreyen ve slogan atanların dediklerine ve satır aralarına bir bakalım…
Çelişkilerle dolu açıklamalar ve dış politikaların yankılandığı bir uluslararası toplantı daha işte!
Körfez ülkelerinin çoğunun İsrail’in Hamas’ı yok etmesini istediğini defalarca duyduk ve okuduk.
Böyle bir operasyonun bölgelerindeki terör aktivitelerini azdırma ihtimaline rağmen istiyor olmaları ise uzun bir zamandır “yeni bir Ortadoğu” söylemi üzerinden okunabilir… İdeoloji yerine ekonominin ihtimam gördüğü ve kuvvetlendiği bir Arap coğrafyası hayali…
Yom Kipur Savaşını hatırlayanların bazıları “OPEC 1973’te İsrail’e destek veren ülkelere ambargo uygulamıştı” argümanı üzerinden bu fikri bugüne uyarlamaya çalışsa da karşılığı olmayan bir benzetme ve beklenti olduğu gayet aşikâr.
Hatta Suudi Yatırım Bakanı Halit al Falih “İsrail’e ambargo uygulanması söz konusu bile değil” diyerek geçtiğimiz günlerde konuya nokta koydu.
Suudilerin ekonomik gelişimleri, dev ve ultra lüks şehirleri için paraya ihtiyaçları var.
Muhammed Bin Salman’ın hazırlattığı festivaller Riyad’da bazılarının “Gazze’de insanlar hayatını kaybediyorken biz niye eğleniyoruz” şeklinde eleştirilere tâbi oldu.
Herkesin kendi çıkarları ve kazançları uğruna hareket ettiğini görmek bizi şaşırtmıyor tabii…
Kimse savaş istemiyor fakat bitirmek için sert söylemler ve sloganlar dışında bir hareket yok…
Adeta herkes öbürü savaşı durdursun diye bekliyor gibi…
Aşırı sağ bir İsrail hükümeti ve yozlaşmış karanlık bir Filistin idaresi barış sağlayabilecek durumda mı?
Soruyu sorarken bile insan umutsuzluğa kapılıyor.
Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan aslında konuyu “Arap dünyasını tek bir çatı altında toplayacak ve gelecek vadedecek yegâne çözüm barıştır, aksi takdirde bunun devamını tahayyül bile edemeyecek duruma geleceğiz” diyerek özetlemiştir.
Şimdi Gazze’nin güneyinde insanlar yığılmış vaziyette…
Kuzey Gazze yerle yeksan… İnşası ve yaşanılır hale gelmesi kim bilir ne kadar sürecek?
Amerika, Arapların girip bölgede barış gücü olarak görev yapmalarını istediklerine dair birtakım açıklamalarda bulundu. Arap dünyasından ilk açıklama Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi tarafından geldi. Ayman “Çok açıkça ifade etmek gerekirse Gazze’ye Arap askeri girmeyecek, bölgede düşman ilan edilmeye hiç niyetimiz yok” diyerek konuyu noktaladı.
Araplar ne Amerikalılara ne de İsraillilere çığırından çıkan savaşta nizamı sağlamak konusunda yardım etmek istiyor.
Neticede Netanyahu tüm siyasi hayatı boyunca iki devlet çözümünü engellemeye çabalamış, şaibeli işler sebebiyle de İsrail halkını sokaklarda protestolara mecbur bırakmış bir lider.
Mahmud Abbas ve kurmayları yozlaşmış düzenin adamları, Filistin’in çaresizliğinin de temel sebeplerinden…
Hamas ise bu korkunç tabloda kimsesiz ve bîçare olan Filistin halkı üzerinden hem onlara hem de İsraillilere huzur vermeyen bir kâbus.
Artık haklılık üzerinden konuşmak anlamsız…
Yanı başımızda yaşanan bu facianın son bulması için boş slogan atmak veya ilgileniyormuş gibi yapmak olmaz!
Bebekler ölüyorken taraf olmaktan bahsetmek yalnızca şuur ve vicdan kaybıdır.
Her çocuğun müreffeh ve âdil bir nizamda yaşaması haktır!
Çocukları eğitimden mahrum, sağlıktan yoksun, ailelerinden ırak, uzuvlarından noksan, ruhlarını da perişan ederek ne bir savaş ne de hak kazanılır!
Cicero’nun dediği gibi “En haksız barışı en haklı savaşa yeğlerim” …
Artık yeter!