Eski çöplere termonükleer kılıflar!

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
29 Kasım 2023 Çarşamba

Aniden birileri Ortadoğu’da gaz kaçağı olup olmadığını çakmakla kontrol etmeye kalktı. Sonuç: Çoğunluğu çocuk ve kadın, elliden fazla gazeteci, sayıları on beş bini aşan ölü; on binlerce yaralı, yıkılan yuvalar, evlerinden olan insanlar… Acılar, ağıtlar, gözyaşları… Korku, endişe ve intikam yeminleri... Umutsuzluk, yitirilmiş barış umutları!

Bu esnada, fırsattan istifade, tüm zamanların en korkunç canavarı yeniden hortladı: Antisemitizm!

Oysa ne kadar emindik değil mi? Antisemitizm, tıpkı kankaları önyargılı ırkçılık, cinsel ayrımcılık ve kafatası avcılığıyla birlikte 20. yüzyıl tarihinin tozlu sayfalarına gömülecekti. Art niyetliler takımını saymazsak, yeryüzünde en azından entelektüel düzeyde antisemitizmin esamesi okunmayacaktı. Meğer kaderimde, çevremde kafa dengi diye bellediğim kimilerinin, içlerinin derinliklerinde gizledikleri bu zehiri kusmalarına tanıklık etmek varmış!

“Ben antisemit değilim, anti-Siyonistim” cümlesini son haftalarda kaç kez duyduğumu hatırlamıyorum. Ekran başındaki kimi izleyicilerini etkilemek için ‘kendi’ vatandaşına sırf Yahudi diye parmak sallayarak tehditler savuran, onu beş yüz yıldır ‘gitmek bilmeyen’ nankör misafir olarak gören popülist toplum kışkırtıcılarını kastetmiyorum. Onlar hep vardı ve maalesef bu evrende hep var olacaklar… Benim sözünü ettiklerim başka.

Adam Martin Scorsese’nin Oscar’a aday olması kesin gözüyle bakılan son filmi Dolunay Katilleri’ni izleyip etkilenmiş, 1900’lerde geçen öyküde Osage kabilesinin arazisini ele geçirmeye çalışan Yahudi mafyası anlatılıyor ya, zihninde çarçabuk Yahudi mafyası ile İsrail’i ilişkilendirip kurguluyor ve şu dehşetengiz sonuca ulaşıyor: “Scorsese, sanki Gazze’nin alev alev yanacağını önceden bilmiş gibi Yahudilere çakmış!”

Bu arkadaş orada dursa eh diyeceğim, ama hayal gücü tam gaz çalışıyor. Scorsese’yi Gazze’de bırakıyor, Venedik Taciri’nden yola çıkarak Avrupa’daki 17. yüzyılın Yahudi bankerlerine, oradan da Bankalar Caddesine sıçrayarak Kamondo Ailesine ‘çakıyor’. Ona göre Osmanlı’yı borçlandırarak kapitülasyon bataklığına sürükleyenler hep Yahudiler, zaten Hitler’in 6 milyon Yahudi’yi sistemli bir şekilde katletmesinin tek nedeni de Yahudilerin ‘para hırsları’ diyor! Pes diyeceğim ama diyemiyorum, çünkü mola vermeden sürdürüyor. Sırada ABD’nin sahibi olduğu merkez bankaları sistemi FED’in Yahudi ortaklarının ifşası var. Meğer FED’in bastığı her dolarda Rockefeller, Goldmans Sachs, Lehman Brothers, Kuhn Loebs, Rothschild, Warburg, Lazard ve Moses Seifs gibi Yahudi ailelerinin parmakları varmış! (Yollara ‘siyonist’ kahve ve kola dökenler neden dolar yakmazlar ki?) Öte yandan listenin başında yer alan Protestan-Hıristiyan Rockefeller ailesinin hâlâ Yahudi damgasını silememiş olması da insanı şaşırtmıyor, değil mi? Ve maalesef bütün bunları söyleyen (hatta yazan!) kişi, kameraların karşısına geçip Yahudi vatandaşlarına parmak sallayan o kışkırtıcı değil. Aksine, kültürel ve entelektüel birikimine saygı duyduğum ve geçmişte kendime yakın gördüklerimden biri.

Buyrun bir başka örnek: Adam Gazze’de olup bitenlere çok öfkeli. Kim değil ki? Bu konuda yazıp çiziyor, aklından geçenleri, kızgınlığını kağıda döküyor, itirazım yok. Ben de öyle yapıyorum. Derken bu arkadaş bir film izliyor. Tesadüf bu ya, o ara aynı filmi ben de izliyorum. Filmin adı Saint Omer. Rama adındaki bir yazar kadının Antik Yunan efsanesi Medea’nın uyarlamasını yazmak üzere Fransa’nın Saint-Omer kasabasındaki bir mahkeme sürecini izlerken, duruşmaların seyriyle annelik kavramını sorgulamasını anlatıyor. Adamımız ise filmin hemen başındaki kısacık sahneye takılıp kalmış. Fransa’da, II. Dünya Savaşı sonunda Nazilerle iş birliği yapmakla suçlanan pek çok kadın, hayatta kalmak uğruna Almanlarla zorla ilişkiye girdiklerini savunsalar da, saçları kazınmış ve halkın içinde dolaştırılarak teşhir edilmişlerdi. Film bu sahneyle başlıyor. Yönetmen Alice Diop, izleyiciyi toplumun kendi koyduğu katı kurallarıyla yüzleştirmek için böyle bir sahneyle başlamayı tercih etmiş olmalı. Fakat arkadaşın hassas burnu her ne hikmetse burada da Yahudi kokusu alıyor ve “Bıktırdı artık Avrupa sinemasının üzerindeki Yahudi baskısı ve Holokost suçluluğu duygusu” diyerek sesini yükseltiyor. Buyrun burdan yakın!

Aynı günlerde eski lise yıllarımdan bir arkadaşım çağdaş filozoflardan Michel Onfray’in bir sözünü iletti: “Holokost'tan sonra eski moda antisemitizm yapılamaz. Şimdi artık anti-siyonizm var, bu anlamsal değişim eski çöpleri yeni bir kılıfla örtmemize olanak sağlıyor.

Onfray’e itiraz edemiyorum. Dünyada sanki bir ‘déjà vu yaşanıyor. Son gelişmeler 1930 model çöpleri örten kılıfları iyice aydınlattı. Bakın Elon Musk lafını nasıl da esirgememiş: “Yahudiler, beyazlara karşı nefreti körüklüyor” deyişi, beyazların üstünlüğünü savunanlar arasında popüler bir Yahudi komplosu ezberidir. Musk, eski Twitter yeni X'te bir kişinin yaptığı bu paylaşımı, “Gerçekleri söylüyorsun” diyerek onayladıktan sonra düşüncesini, “İnsanlık için sadece en iyisini, müreffeh ve heyecan verici bir gelecek diliyorum. Hiçbir şey gerçeklerden daha fazlası olamaz” kılıfıyla örttü. Kendisi için antisemit suçlamasında bulunanları da ‘termonükleer’ bir dava açmakla tehdit etti. Şaka gibi, ama değil!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün