Duayen diplomat, devlet insanı, entelektüel ve düşünür Dr. Henry Kissinger geçtiğimiz hafta 100 yaşında yaşımı yitirdi. Ortadoğu’nun tüm cephelerinde bir zamanlar daha güçlü duyulan uzlaşı ve barış çabalarıyla adı özdeşleşen bu karakter, son Arap-İsrail Savaş’ının sonlanması ve özellikle, 30 yıllık İsrail-Mısır husumetinin de kendisine has metotlarla noktalanması konusunda, tüm deneyimlerini diplomasi masası ve sahada sergilemişti.
Kissinger, elbette her yönüyle incelenebilir, övülebilir ya da yerilebilir; ancak ben Kissinger’a, Mısır perspektifinden kısaca değinmek istiyorum…
Ekim 1973’te patlak veren Yom Kipur Savaşı’nda İsrail, Arap ülkelerinin kendisine yönelik bu sürpriz saldırısına gafil avlanmış ve savaşın ilk günlerinde siyaset ve askeriye arasındaki koordinasyonsuzluğun da etkisiyle ordunun toparlanması zaman almıştı.
Bu ilk şoku atlattıktan ve savaşın ilk haftasından sonra İsrail, özellikle Mısır ve Suriye cephelerinde ilerlemişti. Öyle ki İsrail Ordusu, ABD ve Sovyetler’in baskısıyla Kahire’ye 60 kilometre ve Şam’a 32 kilometre kala anca durdurulabilmişti.
Savaşın sonunda Mısır, Sina Yarımadasını İsrail’e kaptırdığı gibi, İsrail Ordusu kanal bölgesini de geçmişti. Suriye cephesinde ise İsrail Ordusu, Golan Tepelerini aşmış ve Suriye açısında da stratejik bir bölge olan Kuneytra’yı kontrolüne almıştı.
Sonuç? Savaş öncesi o kadar strateji-taktik planlayan Enver Sedat ve Hafız Esad, Midyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştu.
Ekim 1973’ten Ocak 1974’e kadar Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın da çabalarıyla ‘adım adım diplomasi / step-by-step diplomacy’ ve ‘mekik diplomasisi / shuttle diplomacy’ ile daha birkaç ay önce İsrail’e saldırı planları yapan Sedat, “Sina Yarımadası’nı İsrail’den nasıl kurtarırız?”ın hesabını yapmaya başlamıştı.
Amerikan Başkanı Richard Nixon ve Kissinger, savaşın tüm cephelerinde silahların susması için yoğun çaba sarf ettiler. Kissinger’ın Arap başkentlerinde ardı ardına mekik dokumasına dayanan ziyaret ve görüşmeleri, 1974 Ocak’ında Mısır’la ‘I. Ara Anlaşması’ ve aynı yılın mayıs ayında Suriye’yle de Ara Anlaşmasının imzalanmasını sağladı.
Enver Sedat’la yapılan Ara Anlaşma, Mısır ve İsrail’i 1978-79 Camp David Anlaşmalarına ulaştırırken; Suriye’yle ikinci bir Ara Anlaşma gerçekleşmediği gibi genel barış anlaşması da o günden bugüne imza edilmiş değil. İsrail, 1967 mütareke sınırlarının dışına itmekte fevri davranan Enver Sedat, aslında kendi ülkesini Sina’nın batısına itip stratejik derinliğini daraltmıştı.
Sedat, bir gerçeği -geç de olsa- görmüştü ve Sina, kesinlikle İsrail’den alınmalıydı. İşte, bu noktada sonra Mısır, Dr. Kissinger’ın mekik diplomasisi ve yine Kissinger’ın İsrail’i baskılayan “barışa karşı toprak” yaklaşımı sayesinde, işgal edilen Sina Yarımadasını, İsrail’den Nisan 1982’de kurtarılması için son nefesine dek mücadele verdi.
Ancak Sedat, Ekim 1981’de suikastla öldürüldüğünden İsrail’in Sina’dan tümüyle çekilip Mısır’ın Sina’ya yeniden kavuşmasına tanık olamadı. Daha açık deyimiyle Sedat, Kudüs’e gidip Knesset’te konuşmasını ve İsrail’le barışı sağlayıp topraklarını yeniden kazanmasını canıyla ödedi. Barışa karşı toprak yaklaşımı Mısır tarafında, “barışa karşı can”ı ifade eder hâle gelmişti. Bu bağlamda Mısırlıların Sedat’ın dışında, Sina’yı Mısır’a yeniden kazandıran aktör olarak Kissinger’a da haklarını vermeleri gerekiyor. Zira Mısır, Kissinger’a bu konuda çok şey borçlu…
Sedat’ın ölümü göze alan politikaları ve Kissinger’ın vizyoner diplomasisi sayesinde bugün Sina, nasıl Mısır egemenliğinde ise Golan’ın bugün, Suriye’nin egemenliğinde olması işten bile değildi. 1967’den bu yana Golan Tepelerini kurtar(a)mayan Suriye, Esadlar döneminin İsrail’e karşı stratejiden yoksun politikaları nedeniyle tercihlerinin sonucunu yaşıyorlar. Oysa gerek baba Hafız Esad gerekse oğul Beşar Esad dönemlerinden Golan’ın kazanılmasına -özellikle Rabin ve Barak iktidarları sırasında- oldukça yaklaşılmıştı.
Yazımı toparlarken, Kissinger duayen bir diplomat olarak, diplomasinin bir müzakere sanatı olduğu ve cephede kazanılan zaferin yeri geldiğinde masa başında nasıl kaybedileceği ya da bunun tam tersi olabileceğinin de bilincindeydi.
Nihayetinde Dr. Kissinger, uluslararası ilişkilerin kaotik, anarşik ve düzensiz ortamında “küresel sistemde savaşa karşı bir düzen yaratma” ustalığı ve inceliğini, hem saha hem de diplomatik masada kanıtlamıştı.
Diplomasiye barış ve rasyonel zeminde bakıp dünya olaylarını holigan bakış açısından değerlendirmekten kaçınan nice Henry Kissinger’ların yetişmesi dileği ile…