Habad geleneğine sahip bilgelerin genellikle okumaktan keyif aldıkları, bu geleneğin öğretilerinin temel olarak işlendiği ‘Tanya’ adlı eser 1745-1812 yılları arasında yaşayan Rabi Schneur Zalman tarafından kazandırılan bir eserdir. Avustralya’da yaşayan bir Habad bilgesi bu eserle ilgili bir mesaj alır. Eserde yazar insanların davranışlarını, düşüncelerini ve konuşmalarını kontrol edebildikleri yazmaktaydı. Mesajı yollayan kişi bunu nasıl yapabildiklerini anlayamadığı için mesajı gönderdiğini yazar. Çünkü bazı düşüncelerin aklımızda birdenbire uyandıklarını söyler. Düşünceler üzerinde kontrolün mümkün olduğuna çok inanmayan bu okuyucu bilgi almak için Rabi’ye böyle bir mesaj yollar.
Mesajı yazan kişi, iki hafta önce gönderdiği bu e-postayı yanıt almadığı için tekrar gönderdiğini ve Rabi’nin belki de almadığı için yanıtlayamadığını konuyu merak ettiğini yazar. Rabi ise mektuba inanılmaz bir cevap verir.
Rabi mesajı ilk kerede aldığını, kasıtlı olarak açmadığını ve bakmadığını söyler. Rabi hangi mesajları açıp açmayacağına kendisinin karar verdiğini, ekranında bir uyarı belirmesinin mutlaka tepki vermesi gerektiği anlamını taşımadığını belirtir. Rabi gelen kutusuna yollanan mesajları kontrol edemeyebileceğini ancak onları açıp açmayacağına kendisinin karar vereceğini, o mesajı bilerek ve isteyerek açmadığını ekler. Rabi güzel bir ifadeyle devam eder: “Sorunuza cevap vermemem, sorunuzun cevabıdır. Aklınıza gelen düşünceleri kontrol edemeyebilirsiniz. Ama kesinlikle onlara tepkinizi kontrol edebilirsiniz. Aklınıza uygunsuz bir düşünce girerse, onu kabul etme ya da reddetme seçeneğiniz vardır. Beynimizin dizginlerini elimize almak ve olumsuz düşünceyi uzaklaştırmak için bize verilen bir sınav bu. Kötü bir düşünceyi reddettiğinizde, onun sizin olmasına izin vermez, onu tanımlamazsınız. Ve bunu her yaptığınızda, gelen kutunuzun efendisi olursunuz. Çok kutsal bir insan olmadığınız sürece, düzenli olarak kötü düşünceler yaşarsınız. Bazen kendinizle ilgili olacaklar; ‘Ben bir kaybedenim, asla hiçbir şey başaramayacağım.’ Bazen başkaları hakkında olacaklar; ‘O adamı öldürebilirim.’ Bu düşüncelerden bazıları oldukça çirkin olabilir. Zihninizde yanıp sönmelerini durduracak gücünüz yok. Ama bu düşünceleri açmadan bırakma seçeneğiniz var. Aklınıza kötü düşünceler mi geliyor? Bu normal. Silin ve bir sonraki mesaja gidin.”
Vayhi peraşasında Yaakov Avinu, yakında bu dünyadan ayrılacağını hisseder. Bu nedenle çocuklarını yatağının etrafına toplar, onları kutsar. Konuşmasını bitirir bitirmez gözlerini kapar ve bu dünyadan ayrılır. Buradaki soru neden çocuklarına beraha vermek için Yaakov’un ölümünün hemen öncesine kadar beklemiş olmasıdır. Açıklamalara göre, bir kişinin ölümünden önceki anlarda en büyük netliğe sahip olduğunu öğreniriz. Bir ayağı öbür dünyada iken hayata, önceliklere, neyin önemli neyin önemsiz olduğuna dair daha net bir bakış açısına sahip olur. Bu da beraha vermek için olağanüstü bir zamandır. Yaakov’un babası Yitshak Avinu da yaşlandığında çocuklarını kutsama girişiminde bulunur. Tora, Yitshak’ın yaşlandığını söylerken gözlerinin de göremez olduğunu aktarır. Bir anlamda insan yaşlandıkça dikkat etmemiz gerekmeyen şeylere kendimizi ‘körleştirebilme’ yeteneğine sahip oluruz. Bir başka deyişle açmamamız gereken mesajlara aldırmama yetisini kazanırız. Bu yaşla birlikte kazandığımız netliğin sonucudur.
Pirke Avot ‘öfkelenmek’ üzerinden insanları sınıflandırırken en yüksek seviyenin geç öfkelenip çabuk sakinleşen kişilere ait olduğunu öğretir. Böyle bir insan genellikle kolay sinirlenmez ve kızdığında da bunu çabuk atlatır. Mişna böyle bir kişinin bir ‘hasid’ olduğunu söyler. Rabiler, Mişna'nın asla kızmayan birinin ‘hasid’ olarak nitelendirilmediğine dikkat çekerler. Hasid olanlar elbette sinirlenebilirler ancak geç öfkelenip çabuk sakinleşen olduklarından bunu daha kontrol altında tutabildiklerini öğretir. ‘Hasid’ olanlar bir melek değildirler.
Hiç kızmayan, üzülmeyen, aklına kötü bir düşünce gelmeyen insan zaten insan değildir. Aklına olumsuz düşüncelerin girmesi insani bir durumdur. ‘Hasidler’ hangi düşünceleri sileceklerini, görmezden geleceklerini ya da dikkate almayacaklarını bilen kişilerdir.
Bu görüş bütün olumsuz düşünceler için geçerlidir. Endişe, hüsran, hayal kırıklığı gibi düşünceler elbette zihnimize girecektir. Bazen olaylar bizi endişelendirecek, üzecek ve kızdıracaktır. Bunların hepsi de insanidir. Ama akıllandıkça, bu düşünceleri görmezden gelmeye başlayacak ve bir sonraki ‘mesaj’a geçeceğiz. Öfkemiz, korkumuz veya hayal kırıklığımız üzerinde durmak yerine üretken olmaya, anlamlı olduğunu bildiğimiz ve bizi mutlu eden şeyleri yapmaya odaklanacağız. Beynimize her gün sayısız ‘mesaj’ giriyor. Hangilerini açacağımızı ve hangilerini görmezden geleceğimizi bilmeliyiz. Bizi boğan ve yere seren mesajları görmezden gelmeli ve bizi güçlendiren, bize enerji veren ve büyümeye ve başarmaya devam etmemiz için motive eden mesajları seçebilmeyi öğrenmeliyiz.