İnsan olarak her gün kendimize bazı sorular yöneltiriz. Aslında kendimize sormamız gereken en önemli ve en endişe verici soru “Tanrı'nın gözünde şimdi ne durumdayım? Doğru şeyi mi yapıyorum? Doğru şekilde mi yaşıyorum?” şeklinde olmalıdır.
Doğal olarak bu soruyu cevaplamak mümkün değildir. Tanrı bizden doğru olanı yapmak, O'na doğru şekilde hizmet etmek, O'nun iradesini elimizden gelen en iyi şekilde yerine getirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmamızı ister. Yapmamız gerekenin doğru olup olmadığını bilmesek de buna gayret göstermek bizden beklenendir. Şemot kitabının aynı adı taşıyan ilk peraşasında bu soruyu cevaplamamıza yardımcı olacak ipuçları bulabiliriz.
Kayınpederinin yanında çobanlık yapan Moşe ile Tanrı’nın ilk temasında Moşe Mısır diyarına gitmek ve Bene Yisrael’i özgürlüğüne kavuşturmak görevini alır. Moşe doğal olarak bir peygamberin bazı alametlere sahip olması gerektiğini bildiğinden insanları inandırmak için bazı mucizelere ihtiyaç duyduğunu belirtir. Tanrı da ona bir peygamber olduğunu gösteren üç alamet verir. Hepimizin defalarca okuduğu ve bildiği gibi Moşe asasını yere attığında bir yılana dönüşür, yılanın kuyruğunu tuttuğunda ise yeniden asaya dönüşür. İkinci alamette Moşe elini saklayıp yeniden çıkardığında ‘Metsora’ hastalığı gibi görünen eli aynı hareketi bir kez daha yaptıktan sonra eski haline döner. Nihayet üçüncü alamet ise nehirden alınıp yere dökülen suyun kana dönüşmesi şeklindedir. Bu üç işaretin anlamı bizlere ders niteliği taşır.
Asa bir kralın işareti gibidir. Yılan ise temel içgüdülerimizi, arzularımızı temsil eder. Nihayetinde Gan Eden’de ilk günahın mimarı yılandır. Eğer bizler kralın ilk çocukları isek onun gibi davranışlara sahip olmamız gerekir. İşte asa da tam olarak bunu simgeler. Asa yere düştüğünde yetser ara simgesi olan yılana dönüşür. Sorumuza bakacak olursak olması gerektiği gibi yaşayıp yaşamadığımızı belirlemede sahip olduğumuz ilk ‘işaret’, fiziksel isteklerimizin ‘yılanına’ tutunup asil, ağırbaşlı davranıp davranmadığımızdır.
Moşe'nin bir sonraki belirtisi, elinin saklanıp çıktıktan sonra ‘Metsora’ gibi görünmesidir. Elinizi saklamak hareketsizliği ve tembelliği temsil eder. Bu ‘alâmet’ bize Mısır'dan çıkan bir toplum olarak hedefimizin tembellik eden, işleri hafife almak bir toplum olmak olmadığını gösterir. Bizler her zaman çok çalışmak, cesur ve hırslı olmak, harika şeyler başarmak için çabalamayı amaç edinmek zorunda olan bir toplum gibi davranmakla yükümlüyüz. Bu gösterge de, ne durumda olduğumuzu değerlendirmek için kullanabileceğimiz başka bir anahtardır. Zamanımızı verimli kullanmak anlamlı hedeflere ulaşmak için çok çalışmak gibi.
Üçüncü alamet Moşe’nin suyu kana çevirmesidir. Açıklamalar bu kanın Mısırlılar tarafından katledilen bebeklerin kanları olduğunu öğretirler. Tanrı Bene Yisrael’e yapılan bu kötülüğü unutmamıştır. Zamanı geldiğinde buna neden olanlar hak ettiklerini alacaktır güvencesi anlamına gelen bu alamet Mısır çıkışında, deniz geçişinde ve tarihte birçok yerde defalarca kanıtlanır. Zor dönemlerde de Tanrı’ya inanıp güvendiğimizi göstermek için bu çok değerli bir alamettir. Bir Yahudi asla umutsuzluğa düşmemelidir. İnancını korumalı yürüdüğümüz yolun her adımında Tanrı’nın yardımının bizimle olacağına inanmalıdır.
Yinelemekte fayda vardır. Tanrı’nın yolundan gidip gitmediğimize ilişkin sorumuzun mutlak cevabına şu anda ulaşmamız mümkün değildir. Ama Moşe'nin Mısır'daki atalarımıza gösterdiği alametler bizim için de değerli işaretlerdir. Olumsuz isteklerimizi kontrol altında tutmamız, iddialı, anlamlı hedefleri gerçekleştirmek için çok çalışmamız, hayatın en zorlu dönemlerinde bile her yerde ve her zaman Tanrı’nın yardımına güvenmemiz hayatımızı anlamlı ve huzurlu kılacaktır.