Yılbaşına Prag’daki Eski Kent Meydanı’nda geriye sayarak girme fikri, uzun zaman öncesinden aklımı çelmeye başlamıştı. Kafka’nın sokaklarında yürüdüğü, Nazım Hikmet’in şiirlerini kaleme aldığı, Astronomik saati, Dancing House’u, Tarihi Karl Köprüsü, Prag Kalesi ve daha nice görkemli eserin yanı sıra bin yıl içinde var olan 600’den fazla Yahudi cemaatiyle tam bir hazineyi içinde barındıran Prag, 2024’e girerken keşfedilecek en özel şehirlerdendi.
Dört senedir Prag’da yaşayan çok sevgili dostlarım Tuğba Nur - Selçuk İslamoğlu çiftinin mihmandarlığında, karış karış gezdiğim sokaklardan bazı deneyimleri ve bilgileri kısaca sizlerle paylaşmak, benim için bu seyahati daha da anlamlı kılacak. O yüzden hemen başlıyorum:
Yeni yıla saatler kala ilk durağımız Cafe Louvre oldu ki 1902’den beri Franz Kafka, Albert Einstein gibi isimlerin uğrak yeri olan bu mekan, içeri girdiğiniz anda o nostaljik havayı doya doya içinize çekerek bambaşka hissedeceğiniz bir yer. Uğramadan geçmek olmaz diye düşünüyorum.
Prag’ın çok güzel Noel pazarları var. Vaclavske Namesti ve Old Town Square olmak üzere iki noktada kurulan Christmas Marketler’de hem yeni yıl ruhunu yaşamak hem de kişisel deneyimlerimden edindiğim bir tavsiye ile hayatınızın en güzel tatlarından biri olacak bademli sıcak şarabı içmek mümkün.
Kutlamalar için şehir meydanına devasa bir çam ağacı ve konser alanı kuruluyor. Her milletten insanın ziyarete geldiği Prag’da 10’dan geriye doğru sayarken Çekçe, İspanyolca, İtalyanca, İngilizce sesler duyduğuma yemin edebilirim. Türk hemşerilerimiz ise adeta şehri işgal etmiş, İstanbul’daymışçasına kendi dilinizi duyarak yabancılık çekmeyeceğinizin garantisi var.
2024’e girmeden iki hafta önce, Karl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi yakınlarında 15 kişinin ölümüne sebep olan silahlı saldırı sebebiyle, üniversitenin kapısına on binlerce mum bırakılmıştı, sanırım ki bu sebepten ötürü yılbaşı kutlamaları da geçtiğimiz yıllardaki kadar coşkulu yapılmadı.
1 Ocak’ta erkenden kalkarak Josefov Mahallesi’ne gittiğimizde Pinkas Sinagogu’nun önünde oluşan kuyruk, beni çok gururlandırdı.
Yahudi toplumunun 10. yüzyılda beri yaşadığı ve 16. yüzyılda Avrupa’nın en büyük gettosu haline gelen Çek Cumhuriyeti’nde 1930 nüfus sayımına göre 356 bin 830; 2005 itibariyle ise 4000 Yahudi bulunuyormuş.
Pinkas Sinagogu, Eski Yahudi Mezarlığı, Klausen Sinagogu, Eski Yeni Sinagog, İspanyol Sinagogu, Maisel Sinagogu ve Siyonist hareketin tanıtımı için Prag’dan İsviçre’ye yürüyen ressam Robert Guttman’ın Galerisi’ni görebileceğiniz bir tur, kişi başı 500 CZK ile üç gün geçerli olarak ilginize sunuluyor.
Çek Cumhuriyeti'ndeki Holokost kurbanlarının isimlerinin sinagogun iç duvarında yer aldığı ve birinci katında Theresienstadt Gettosu'ndaki çocukların çizdiği resimlerin bulunduğu sergi ile tüylerinizi diken diken edecek olan Pinkas Sinagogu, Avrupa’nın en eski mezarlığı olan Eski Yahudi Mezarlığı’na açılıyor. 1439'da hizmete açılan, mezarlıkta gettolarda yaşayan 200 bin civarında Yahudi’nin gömüldüğü biliniyor. Bu mezarlardan biri, Golem'in yaratıcısı olduğuna inanılan haham Judah Loew ben Bezazel’e ait. Haham Loew’un mezarına yüzlerce dilek ve şans parası bırakılmış.
Klausen Sinagogu’nda Yahudiliğin temel metinleri, ibadet düzeni, Yahudi ailelerin günlük yaşamına dair kıyafetler, Şabat sofraları gibi bilgilerle donanacağınız bir sergi sizleri bekliyor olacak. 1800’lü yıllardan İbranice yazılı yemek takımlarını görmek, eminim benim gibi birçok ziyaretçiyi de o dönemin yaşanmışlıklarını hayal etmeye sürüklüyordur.
730 YILLIK SİNAGOG’TA HAMAS KURBANLARININ POSTERLERİ
13. yüzyılda inşa edilen ve Avrupa’nın en eski kullanılan sinagogu olma unvanını taşıyan Eski Yeni Sinagog’un tüm koltuklarında Hamas tarafından kaçırılan rehinelerin posterlerinin bulunması, insanlık adına bir kez daha utanmamızı sağlayan ve savaşın bir an önce bitmesini dilediğimiz fazlasıyla duygu dolu bir zaman dilimi oldu.
Maisel Sinagogu’nda eski İbranice el yazmalarına bakarak, Yahudi yerleşim yerlerinin tarihi haritalarını görme imkanını yakaladık. Bu sinagogdaki sergi alanı, akşam saatlerinde genellikle oditoryuma dönüştürülüyor ve konserler, resitaller ve solo tiyatro gösterileri için kullanılıyor.
Görkemli İspanyol Sinagogu’nda gezdiğimiz sergide de Terezin Kampına gönderilen çocukların günlüklerini, oyuncaklarını, biletlerini görmek, bu süreçlerin hikayelerini okumak
empati yeteneği olan bir insan için gerçekten ağır. Bu sinagogları gezerken duygusal anlamda sarsıcı bir süreç geçireceğinizi de unutmayın.
Prag’a gitmişken Kafka’nın ebedi istirahatini gerçekleştirdiği Yeni Yahudi Mezarlığı’nı da görmeden olmaz. İnsanların ilham dilemek için kalemlerini, silgilerini bıraktıkları bu sakin mezarlıkta, Kafka’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında ölen kız kardeşlerini anan bir plak da bulunuyor. Mezarlığın yanına gittiğinizde garip bir duygu etrafınızı sarıyor ve dünya edebiyatına damgasını vurmuş eserleriyle Kafka’yı yalnız bırakmak istemiyorsunuz. Kafka Müzesi’nde de kendisinin edebiyata olan ilgisini desteklemeyen, zor ve karmaşık bir ilişki yaşadığı babasına olan mektuplarını, hayatındaki kadınlar olan Felice, Julie, Milena ve Dora ile yazışmalarını, hastalığının son dönemlerindeki doktor raporlarını, kitaplarını ilk baskılarını görmenin değeri paha biçilemez.
GÖRKEMLİ PRAG KALESİ
Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük antik kalesi olan Prag Kalesi de tüm ihtişamıyla ziyarete açık. Yürüyerek ya da tramvayla şehri izleyebileceğiniz bu gezintide St. Vitus Katedrali, bir zindan olarak kullanılan Dalibor Kulesi ve 16. yüzyılda inşa edilen Golden Lane sokağını mutlaka görün. Günümüzde evlerin birçoğu, hediyelik eşya dükkanı olarak hizmet vermeye devam ediyor. Geri kalanlarda ise orada yaşayan terzi, falcı gibi meslek erbaplarının odaları hiç bozulmadan korunmuş.
BONUS: NAZIM’IN İZLERİ
Bonus olarak da Nazım Hikmet’in şiirlerini yazdığı Cafe Slavia’yı görmenizi tavsiye ediyorum. Her ne kadar günümüzde yavaş servisi ve gürültülü ortamıyla kafenin çizgisi o dönemden çok uzak olsa da Nazım’ın orada olduğunu hayal etmek bile mutluluk için yeterli.