Anne Frank'tan 70 yıl sonra

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
17 Ocak 2024 Çarşamba

Amsterdam’da, on üçüncü doğum gününde Yahudi bir kız bir hatıra defteri tutmaya başlar. Amsterdam, Hollanda’daki en büyük Yahudi toplumuna sahiptir. Alman ordusunun ülkeyi teslim alması ile başlayan süreçte, Nazilerin ilk ve öncelikli hedefi olur Yahudiler. O küçük kızın adı Anne Frank’tır.

“Özgürlüğümüz bir dizi Yahudi karşıtı karar ile sınırlandı: Yahudiler sarı yıldız takmak zorundalar. Bisiklete binmeleri yasak. Tramvay ve otobüslere binmeleri de. Kendilerine ait olsa dahi araç kullanmaları yasak. Ancak üç ile beş arasında alışveriş yapabilecekler. Ancak Yahudi berber veya kuaför salonlarına gidebilecekler. Akşam sekizden sabah altıya evden çıkmaları, tiyatro ve sinemaya gitmeleri, herhangi bir eğlence mekanında bulunmaları yasak. Yüzme havuzlarına, tenis kortlarına girmeleri, benzer atletizm etkinliklerine katılmaları yasak. Kürek çekmeleri, hokey oynamaları, herhangi bir spor takımında müsabakaya katılmaları yasak. Akşam sekizden sonra kendi bahçelerinde bile oturmaları yasak. Hıristiyanları evlerinde ziyaret etmeleri yasak. Yahudi okulu haricinde eğitim görmeleri yasak.”

Anne ve ailesi, evlerinden götürülmemek için, toparlayabildikleri birkaç parça eşya ile kaçarlar. 1942 yılının temmuzunun dokuzudur. Hollanda’nın Nazi yöneticisi, alınan karar uyarınca temmuzun ön dördü itibarı ile Yahudilerin teslim olmaları gerektiğini ilan etmiştir. Bu tarihten itibaren Yahudi gençleri etap etap, Almanya’ya mecburi çalışma kamplarına gönderileceklerdir. Geniş seferberlik durumundan ötürü iş gücü anlamında sıkıntılı günler geçiren Nazi yönetimi böylece, içine düştüğü açığı kapatacaktır. Duyuruya az sayıda başvuru olur. Ve Alman güdümlü Hollanda polisi, daha önce tespit edilen Yahudi evlerine baskınlar düzenleyerek, insanları yaka paça toplama merkezlerine götürür. İlk durak, Westerbork’tur… Hollanda’nın kuzeydoğusunda bulunan bu toplama kampı sonun başlangıcıdır Yahudiler için.”

9 Temmuz’da Anne şöyle bir not düşer defterine: “Annem bizi saat beş buçukta evde topladı. Dördümüz, kat kat giyindik. Adeta geceyi buz dolabının içinde geçirecek gibiydik. Hiç kimse evini eşya dolu birer valizle terk edecek cesarete sahip değildi. Ben de iki ince bluz, üç pantolon, bir elbise, bir etek, bir ceket vardı. Üzerime bir de yağmurluk almıştım. Ayaklarıma iki çift çorap giymiş, bulabildiğim en kalın ayakkabıları geçirmiştim. Şapka, atkı ise tamamlayıcıydılar.

Dağınık, yapılmamış yataklar, masanın üzerine terk edilmiş kahvaltılık öte beri, mutfakta kedimiz için bıraktığımız et parçası… Bütün bunlar kaçışın planlanmamış olduğu izlenimini vermek içindi. Alında izlenimlerle çok da ilgilenmiyorduk. İstediğimiz oradan bir an önce uzaklaşmak, güvenli bir yere ulaşmaktı. Gerisi önemli değildi.”

Anne ve ailesi, babasının ofisinin yer aldığı binada yerleşecek bir tavan arası bulurlar. Bir nebze olsa da rahatlamışlardı. Ancak güvenlik meselesinden ötürü dışarı çıkamamak yıpratıcıydı. “Buraya sıkışıp kalmak beni rahatsız ediyor…” diye not düşer Anne, eylül ayının 28’inde. “Saklandığımız yerin açığa çıkmasından ve öldürülmekten korkuyorum.”

Aynı zamanlarda, ünlü yıldız Audrey Hepburn o günleri şöyle kayda geçirecektir. “Arnhem’de durum çok kötüydü. Annemle trene binmek için istasyona gittiğimde bir yük treni görmüştüm. En kötü kabustu, Yahudilerle dolu o hayvan vagonları… Küçük çocuklu aileler, bebekli olanlar, üst tarafında küçük bir havalandırma penceresi olan o vagonlara istiflenmişlerdi. Yeni gelen Yahudi aileleri, askerler, peronda ‘erkekler bu tarafa, kadınlar şu tarafa, çocuklar o vagona’ diye tasnif etmeye başlamışlardı.”

***

27 Ocak’ta, devletler topluluğu, 2005 yılının 1 Kasımında attığı imzaya sadık kalarak, dünyanın dört bir tarafında, Holokost Kurbanlarını Anma Gününü idrak edecek. 2006 yılında düzenlenen ilk anmanın üzerinden geçen yılların bizleri sürüklediği yer, bu yılın 27 Ocak gününü daha anlamlı kılıyor. 7 Ekim’de Hamas’ın, Gazze sınırına yakın İsrail yerleşimlerine düzenlediği vahşi saldırı, Holokost sonrası bir günde yaşanan en büyük kayıp Yahudi halkı için. Bunun kolektif hafızada yer etmemesi, Yahudi tarihinde iz bırakmaması mümkün değil.

İsrail’in, Güney Afrika Cumhuriyet’inin girişimi ile Lahey Uluslararası Adalet Divanında soykırım işlemekle yargılanması, yöneltilen suçlamalar, yapılan savunmalar gelecekte kaleme alınacak birçok araştırmanın, yazı ve kitabın konusu olacaktır şüphesiz. Ancak şu hali ile bile, Anne Frank’ın, onunla birlikte katledilen, bir buçuk milyonu çocuk, altı milyon Yahudi’nin anısına gölge düşüremeyecektir.

Onların, direnenlerin, kurtulanların, yaşamlarını anlamlı kılmak için geçmişin o karanlık günlerine kafa tutanların önlerinde saygı ile eğiliyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün