Ortadoğu'nun parlayan yıldızı

Hayati MOLİNAS Köşe Yazısı
24 Ocak 2024 Çarşamba

Suudi Arabistan Krallığı, 1932 yılında Kral Abdülaziz tarafından kuruldu. Ülke o zamandan beri Kral ve Suud kraliyet ailesi tarafından mutlak bir monarşi şeklinde yönetiliyor. Bugün ülkenin nüfusu yaklaşık 32 milyon. Kişi başına düşen GSMH 27 bin Amerikan doları civarında. Tahminlere göre, Suudi vatandaşlarının yüzde 20-25'i yoksulluk sınırları içinde yaşamakta.

En büyük gelir kaynağı petrol ise ilk kez 3 Mart 1938'de keşfedildi. Suudi Arabistan, bugün dünyanın en büyük ikinci petrol ve altıncı büyük gaz rezervine sahip.

Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MBS), 2017’de yönetime geldiğinde ülkenin can damarı olan petrolle ilgili varoluşsal bir tehdit olduğunu fark etti. Bu tehlikeye karşı ekonomisini 2030 yılına kadar dönüştürmek için 3,2 trilyon dolardan fazla para harcamayı hedeflediğini açıklayarak ‘Vizyon 2030’ adı altında kapsamlı bir modernizasyon planını devreye soktu. Dünyayı dolaşan MBS, krallığın imajını artırmayı ve yatırım çekmeyi amaçlayan ‘Vizyon 2030'u tanıtmak için büyük zaman ve çaba harcadı.

Değişim planının temel amacı, ülkenin ekonomisini dönüştürmekti. Bu bağlamda çölde, 500 milyar dolarlık yenilenebilir enerjiyle çalışan bir şehir projesi yükselmeye başladı. Küresel şirketler ve liderler de yatırım listelerine Suudi Arabistan’ı ekledi. Oracle ve Microsoft, ülkenin bulut altyapısını desteklemek için ikişer milyar dolar yatırım yapmayı planladıklarını açıkladılar. Ayrıca, HSBC Holding, ülkedeki çalışanlarının sayısını önemli ölçüde artırmayı hedeflediğini açıkladı.

Sosyal açıdan ise, ‘Vizyon 2030’ kapsamında gerçekleşen en önemli değişiklik, İslami ‘ahlak polisinin’ devre dışı bırakılmasıdır. Artık kadınlar bir erkek eşliğinde olmadan sokaklarda sosyalleşebiliyor. Bu durum, kadınların sadece araba kullanmaktan dolayı hapse atıldığı 2018'le tam bir tezat oluşturuyor. Kadınların işgücüne katılımı, 2009'da yüzde 18 iken bugün yüzde 30'a yükseldi. Suudi Arabistan tarihinde ilk kez, savunma bakanlığı, kadınların asker, çavuş ve kurmay olarak orduya katılabileceğini belirtti.

Suudi Arabistan’da artık müzik ve diğer eğlence türleri de yasaklı değil. Ülke müzik ve film festivallerine ev sahipliği yapmaya başladı. Son yıllarda milyarlarca dolar harcayarak özellikle uluslararası spor alanında hızla küresel bir oyuncu haline geldi. Suudi yetkililer, spora yapılan bu yatırımların ülkenin petrole dayalı ekonomisini çeşitlendirme planının bir  parçası olduğunu söylüyor. Ancak muhalifler, Riyad'ın sporu, prestijini artırmak ve zayıf insan hakları sicilini temizlemek için kullanmayı planladığını iddia ediyorlar. Diğer taraftan, bilinen bir gerçek ise uzun vadede amacın lüks bir turizm destinasyonu yaratmak ve bu konuda Dubai'yi geçmek olduğudur.

MBS, hayata geçirdiği değişimin ışığında jeopolitik düzenin ülke çıkarlarına göre şekillendirilebileceğini düşünüyor. Dünya, enerji güvensizliğinin olduğu bir döneme giriyor ve petrol, en azından önümüzdeki 20 yıl boyunca sürekli olarak talep görecek; bu da Suudi Arabistan'a daha fazla güç katacak. Özellikle 2050 yılından sonra petrol gelirlerinin hızla düşmeye başlayacağı düşünülüyor. Dolayısı ile MBS, Suudi Arabistan'ın ekonomisini çeşitlendirerek büyük hedefe ulaştığı takdirde hiç kimsenin onu bağımsız bir yol çizmekten alıkoyamayacağını düşünüyor. MBS haklı olabilir. Bu bağlamda çok kutuplu yeni bir jeopolitik düzende Suudi Arabistan, küresel ilişkilerde daha önemli bir rol de oynayabilir.

Amerika ile ilişiklerine gelince, ABD geçmişte olduğu gibi artık güvenlik ortağı değil. ABD eski Başkanı Barack Obama, Suudi Arabistan'ın İran'la “mahalleyi paylaşmak” zorunda kalacağını söylediğinde bu durumu açıkça ortaya koymuştu. Bir önceki ABD Başkanı Donald Trump ise retorik olarak Suudilerle yakınlaştı; ancak 2019'da Hutilerin Suudi petrol tesislerine yönelik saldırılarına yanıt vermemeyi seçerek Washington'un ilgisizliğini açıkça ortaya koydu. Bütün bunların üstüne, bugün artık ABD ve Suudi Arabistan dünyanın en büyük iki petrol üreticisi olduğundan dolayı iki büyük ticari rakip durumuna gelmişlerdir.

Petrole bu kadar bağımlı hiçbir ülke kendini bu kadar hızlı yeniden keşfetmedi. Ancak, gelecekte planlanan bütün bu başarıların ve gelişimin arka planında Ortadoğu'nun ateşli siyaseti ve istikrarsızlığı gizleniyor. İsrail-Hamas savaşı bölgeye gölge düşürdü ve Suudi Arabistan ile İsrail arasında uzun zamandır beklenen barış anlaşmasını dondurdu. İran ve onun Suriye, Irak, Gazze, Lübnan ve Yemen'deki kolları bölgesel bir çatışma yaratma kaynağı olmaya devam ediyor. Batı dünyası ve Suudi Arabistan, 2008 yılından beri İran’ın Ortadoğu’yu adım adım ele geçirmesine seyirci kaldılar. İran’ın bölgede güçlü bir Suudi Arabistan istemediği açıktır. Bütün bunların üstüne İran’ın nükleer silahlara sahip olması an meselesi.

Dolayısıyla, bu bölgedeki çatışmalardan bağımsız olarak Suudi Arabistan’ın nasıl büyük bir dönüşüm sağlayacağı merakla bekleniyor.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün