Roma Valisi Aelius Gallus, masal diyarını andıran Yemen’i gördüğünde vahşi güzelliğinden ve tabiatından o kadar etkilenmiş olacak ki orayı Arabia Felix yani Mutlu Arabistan olarak adlandırmış… Sadece nefes kesen doğasından değil ama vadettiği mutluluk ve imkanlar için bu tasvirin yapıldığı da tarihte yerini almış…
Mutluluktan artık çok uzak bir yer Yemen…
Birleşmiş Milletlerin dünyanın en büyük insanlık krizlerinden birinin yaşandığını her yıl tekrar ettiği, çocuk olmanın bir kâbus olduğu, bombaların susmadığı ve istikbaldeki bir savaşın denemelerinin yapıldığı bir yer Yemen…
Şimdi başkent Sana’nın kerpiç ve tuğladan yapılmış kameriyeli evlerinden ve mistik tarihinden çok Yemen’in aç çocuklarını, İran ve Suudi Arabistan’ın birbiriyle savaşını onlarca yıldır bu ülkede sürdürdüğüne tanıklık ediyoruz.
İran destekli Husiler ve Suudi Arabistan destekli bir hükümet derken asıl mesele nasıl başladı?
İlk önce kim bu Husiler diye sormak lazım elbet…
Kuzey Yemen’de teşekkül etmiş Şii İslam çatısı altında gelişmiş olan ve faaliyet gösteren Zeydi bir gruptur. Kurucusu Hüseyin el Husi’dir.
1980’lerde Suudi Arabistan’ın birçok ülkede etkin olarak radikal İslam’ı yayma politikasına Yemen de dahil oldu. 1990’larda Hüseyin el Husi Zeydi bir imam olarak ‘inançlı gençlik’ isimli yaz okulları açarak Suudilerin Sünni propagandasını frenlemeye çalıştı. Zaman içinde bir harekete dönüşen ve Husiler olarak bilinen grup siyasette etkinleşti. Yemen içerisinde kitlelerin desteğine hâkim olmaları 2003’teki Amerika’nın Irak işgali ile pekişti. Husiler başkaldırı ve protesto çağrılarında bulundu. İran İslam Devrimi örnek olarak gösterildi… Lübnan’ın Hizbullah’ı methiyelere boğuldu… Kısacası Husiler yollarını çiziyordu…
Hüseyin el Husi 2004’te Yemen hükümet güçleri tarafından öldürüldü.
2011’deki Arap Baharı ile beraber Kuzey Yemen’de gücü artan Husiler isimlerini resmen Ensarullah (Allah’ın yardımcıları) olarak değiştirdi.
İran’ın desteği ile 2014’te başkent Sana ele geçirildi. Dönemin Yemen Cumhurbaşkanı Abd Rabbo Mansur Suudi Arabistan’a sığınmak zorunda kaldı. Mansur’un ricası ile Suudiler 2015’te bir askeri operasyon başlattı.
O günden bu yana 25 bin hava saldırısı yapıldı…
Şimdi vaziyet ne diye soracak olursak…
Suudi Arabistan, Amerika ve İngiltere destekli hava operasyonlarıyla Ortadoğu’yu ‘Arap saçına’ çevirmeye devam ediyor.
Gazze’de süren savaşın Husileri tetiklediği ve Filistin’e destek amaçlı saldırılarını sürdürdüklerini belirtiyorlar.
Kızıldeniz’deki gemi trafiğini ve küresel ekonomiyi, tedarik zincirini ve kanunları yok hükmünde sayan İran ve Suudi Arabistan arasındaki bu temsili savaş Ortadoğu’da tekrar savaşa girmekten imtina eden Amerika’yı sürükleyeceğe benziyor…
Aslında Yemen’de yaşanan vahşet ve kıyımın batıyı çok endişelendirmediği fakat deniz ticaretinin zarar görmesinin temel sorun olduğu açık.
Amerika’nın çok hayatî bir çıkarı var…
Tedarik zincirinin muhafaza edilmesi, küresel ekonomide yaşanan enflasyon krizi ve maliyetlerin artmasına mâni olmak gibi son derece basit bir gündemi var.
Yoksa Yemen’in yüzde sekseninin açlık içinde yaşıyor olması, yapılan gıda ve sağlık yardımlarına Husilerin el koyması, İran’ın daimî silah desteği ve halktan mafya gibi haraçvarî vergi toplanması batının vicdanını rahatsız etmiyor.
Etmediği de veriler tarafından tasdikleniyor.
Savaş başladığından bu yana yalnızca açlıktan ölenlerin sayısının 223 bin olduğu BM resmi kaynakları tarafından açıklandı.
Ekonomist dergisindeki bir makaleye göre İngiliz Savunma Bakanlığı açıklamasına göre “Husilerin ticari gemiler dahil tüm gemiler için tehlike teşkil etmesinin önüne geçildi. Bunda en büyük etken İran casus gemisi Behşad’ın (Husilere istihbarat toplamak hususunda yardımcıyken)10 Ocak’ta Kızıldeniz’i vurulma tehdidine karşı terk etmek zorunda kalması olmuştur” diyerek izah etti.
Neticede fotoğrafa bakınca Suudi Arabistan burada kârlı veya galip taraf gibi görünmüyor.
İran, Husilerin Kızıldeniz’de yarattığı krizden dolayı kendini daha güçlü görüyor…
Amerika ticareti muhafaza etmeye gayret ederken, Joe Biden Gazze’de uzadıkça uzayan savaşta İsrail’i desteklediği için Ortadoğu’da yanında durmak isteyecek bir lider şimdilik bulamayacak…
İran IŞİD’in üstlendiği 3 Ocak saldırısı sonrası çeşitli operasyonlar düzenleyerek gerilimi tırmandırdı…
İran, Irak, Pakistan ve Suriye’ye yönelik saldırıların haklı bir müdafaa olduğunu belirtirken herkes “İran bir savaşı göze alır mı?” diye sorar oldu.
Pakistan güçlü bir ordu ve nükleer güce sahip.
İran’ın yıllardır Suudi Arabistan ile olan üçüncü taraflar üzerinden yürüttüğü Yemen’deki savaş gibi Pakistan’da da içerden kargaşa yaratabilmesi gayet mümkün.
Kısacası Arap saçı henüz çözülecekmiş gibi durmuyor…