“Mutlu olmak için ne yapmalıyım?”
Bu ve benzer sorulara birçok yerde rastlıyorum. Bilmem, bunlara doyurucu bir yanıt verilebilir ya da alınan bu yanıtlarla mutlu olunabilir mi? Ayrıca bu önerilebilecek hazır bir reçete değil ki herkese uygulansın; ama arayış içinde olan insanlar, umutla tutunacak birer dal arıyorlar. Sosyal ve ekonomik sorunların olduğu kadar bireysel kaygıların arttığı bir dönemde, kuşku yok ki her birimiz bu olumsuzluklardan etkileniyoruz. Elbette ki yaşadığımız mutsuzluğun kaynağına inmeden, bunun etkilerinden sıyrılmak oldukça güçtür. Yine de kimilerinin, mutlu olmak varken, sürekli olarak günlerini karartmak için ellerinden geleni yaptıklarını da görüyoruz.
Mutlu olmak varken sözü, bana şair A. Kadir’in bir kitabını anımsatıyor. “Ve yaşamak her şeye rağmen en önde!” diyordu bir şiirinde.
Evet, her şeye karşın mutlu olmak isteriz. Düşünürlerin kuramsal yaklaşımları bir yana, hayatın yaşanmaya değer en önemli amacı da bu mutluluktan payımıza düşeni almaktır. Ne var ki kimi zaman karakter yapımız, kimi zaman dış etkenler, kimi zaman da kopamadığımız gelenekler, en mutlu anlarımızı gölgelemeye çalışıyor. Bunun örneklerini farklı inançların uygulamalarında görüyoruz:
Yahudi düğün geleneğinde, tören sırasında damadın, bir torba içine konmuş bardağı ayağıyla kırması, bir Yahudi’nin en mutlu anında bile Süleyman Mabedi’nin yıkılışını unutmaması gerektiğini vurgular.
Ünlü psikiyatr Carl Gustav Jung, mutluluk sözcüğü hüzünle dengelenmemiş olsaydı, anlamını yitirirdi, der.
Ya ölümü çağrıştıranlar?..
Bir yerde eski Mısırlıların şölen sofralarına kurukafa koyduklarını okumuştum. Bu gelenek, insanlara en keyifli anlarında bile ölümü anımsatmak için uygulanırmış.
Ünlü Roma imparator ve düşünürü Marcus Aurelius, büyük gösteriler sırasında halkın alkışları arasında geçerken, arkasında onu izleyen bir kölenin sıkça şu sözleri fısıldadığı söylenir: “Arkana bak. Ölümlü bir insan olduğunu unutma. Ölümü hatırla!”
Ölümü anımsatan Latince Momento Mori deyişi günümüze kadar birçok gelenekte yer almaktadır. Yine aynı düşünce Budizm’de ‘Maranasati’ olarak geçiyor. Kavramlar değişse de, aynı anlamları taşıdığını görebiliyoruz: Ölümü anımsadığımızda daha mutlu yaşayabiliriz!
Başta tasavvuf olmak üzere birçok inançta yer alan bir eğretileme vardır: Ölmeden önce ölmek! Bu kavramı çok geniş anlamda ele alabiliriz, ama konumuza uygun olarak kendimce şöyle yorumlayabilirim: Bizi mutsuz eden korkularımızı ve hırslarımızı geride bırakarak, yeni değerlerle doğmak! Ölüm düşüncesi bile seçimlerimizi gözden geçirmek için sanırım önemli bir etmen olmaktadır.
Örnekleri çoğaltabiliriz, ama yine de olumsuzlukları anımsayarak mutlu olma düşüncesi doğrusu beni rahatsız ediyor.