Süper Ligi az çok takip eden hatta hiç takip etmeyen bile bilir ki, şu an mevcut 20 takımlık ligde sekiz İstanbul takımı var. Yani basit bir matematikle, ligin neredeyse yüzde 50’si yani ligin yarısı istanbul takımı diyebiliriz. Evet, tabii ki İstanbul takımının fazla olması Türkiye konjenktüründe garip değil. Ülkenin en büyük ekonomisi İstanbul sonuçta. Fakat birkaç nokta var.
Öncelikle İstanbul takımlarının kendi arasında oynayacağı maçlarda gidilen deplasman yolu, Anadolu’ya gidilen yolun yarısı bile değil. Örneğin Fenerbahçe -Pendikspor maçı var. Fenerbahçe tesislerinden maça maksimum üç - dört saat kala çıkıyor ve stada varıyor. Fakat maç Anadolu’da oynansa bir gün evvelden yola çıkılıyor. Her ne kadar uçakla gidilse, en iyi konfor yolları seçilse de baktığınızda yolculuk yıpratıcı bir şey. Daha da fazlası, bu işin ekonomik kısmı var. Bütün teknik ekip, yönetim ve oyuncuları topladığınızda bir takımın kafilesi aşağı yukarı 50 kişi oluyor. Her bir kişi için cepten çıkan binlerce lira, oteldi uçaktı yemekti vesaire.. Zaten Anadolu takımları borç batağı içinde yüzerken bir de üstlerine bindirilen deplasman yükü eşitsizliği doğuruyor. Bu birinci noktamız.
İkinci noktamız tribünlerin sessizliği. Evet tabii ki en fazla taraftarı olan takımlar üç büyükler yani istanbul takımları. Buna bir şey dediğimiz yok fakat biraz eğri oturup doğru konuşalım. Karsgümrük - Antalyaspor maçını tribünden toplam kaç kişi seyrediyor? Tribünü geçin, televizyondan maksimum 1000 kişi seyrediyor. Fakat diyelim Göztepe ligde olsa veya Gençlerbirliği, en azından izlenme artacak. Çünkü köklü Anadolu takımlarının köklü taraftar grupları var. Ne yazık ki, eski belediye takımları olan, şimdilerin İstanbul ilçe takımlarının izlenme oranları içler acısı. Bu herkesi dolaylı yoldan etkiliyor. Zaten zirveyle makas bu kadar açılmışken taraftarsız maçın da bir anlamı kalmıyor.
Üçüncü ve bence en önemli konumuza gelelim. Üç hafta evvel ağabeyimle beraber Gaziantep - Fenerbahçe maçı için Gaziantep’e gittik. 30 yıldır futbolu takip ederim, hayatımın yarısı Kadıköy’de geçti diyebilirim ve benim ilk deplasman trcrübem üç hafta önceydi. Her neyse konumuza dönelim. Maç akşam 19.00’daydı ve biz sabahtan lezzetin şehri Antep’e ulaştık. Baklavacılar mutlu, Bakırcılar Çarşısı cıvıl cıvıl, baharatçı esnaf mutlu, lokanta sahibinin yüzünde güller açıyor. Fenerbahçe formalı gordüğü herkesi dükkanına davet ediyor esnaf. Hava güneşli. Merkez cıvıl cıvıldı. Nasıl anlatsam, şehre bir neşe hakimdi. İşte bütün bunun cevabı büyük bir takımla bir Anadolu takımının maçı olmasıydı. Bir şehre, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş geliyorsa, o gün Anadolu esnafının bayramı oluyor. Herkes yiyor içiyor, evine hediyeler alıyor. Aslında bu minvalden bakınca bile, sekiz İstanbul takımının ekonomiye ne denli darbe vurduğu ortada. İnanın olası bir Pendik maçında Pendik esnafı böyle iş yapmıyor. Zira deplasmana giden taraftar oraya biraz da tatil kafasıyla gidiyor ve harcama yapıyor. Ama zaten kendi şehrinde kalan bir insan o zihniyete giremez. Belki söyleyeceğim komik gelecek ama, Anadolu’nun kalkınması için üç büyüklerin katkısı yadsınamaz derecede fazla.
Çözüm işine gelirsek, net bir cevap yok. Aslında bir gazeteci olarak çözüm sunmak benim işim de değil. Artık İstanbul takımlarına limit mi getirirler, birleştirirler mi orasını bilemem. Zaten istedikleri gibi yönetiyorlar futbolu da, sevgili federasyonumuz buna da dahiyane bir fikir bulur, eminim..