Taksi şoförü İstanbul’un sömestr tatili nedeniyle bir nebze rahatlamış trafiğinde keyif alarak aracını sürerken ekonomi ile ilgili sıkıntılarını da kusmaktan geri kalmıyordu nedense.
“Abi değil 10 sene, 5 sene önce bile günlük kazancım masraflarımı karşılıyordu, çocuklarımın eğitim masraflarını zor da olsa karşılayabiliyordum. Ama şimdi bırak eğitimi, yemek giderlerimi bile karşılamakta çok zorlanıyorum. Bu nedenle kusura bakma abi, bir gün seni taksiye almazsam, bil ki daha çok para kazanacağım bir işe gidiyorum demektir…”
Aracın müşterisi ise cesurca bir soruyu sormaktan kendini alamıyordu: “İyi de güzel kardeşim, o zaman mesleki ahlak ilkelerine zarar veriyorsun müşteri seçmekle, bunu biliyor musun?”
Şoförün cevabı ise soranı ters köşeye yatırıyordu: “Abi memlekette ahlak, etik filan mı kalmış? Çocuklarımı doyurmak için müşteri seçmem mi ahlaksızlık oluyor şimdi?”
***
Memlekette, bu yılbaşından itibaren fiyatların kontrolsüz ve ekonomik rasyonellikten uzak bir şekilde roket hızıyla artması çok düşündürücü bir durum. Resmi olarak açıklanan enflasyon rakamları ile yerinde sayan döviz kurları hesaba katıldığında özellikle gıda sektöründe akıl dışı yapılan zamların hiçbir mantığı yok. Enflasyon sarmalından faydalanarak keyfi yapılan zamların sadece yoksulluk sınırında dolaşan şoförü değil, orta-alt ve orta sınıfı temsil eden sabit ücretli beyaz yakalıları da önemli derecede olumsuz etkilediği aşikar. Bunların arasında en çok rahatsız olan kesim ise yaşam kalitelerini sürekli yükseltmek, çocuklarına iyi bir eğitim vermek isteyen okumuş eğitimli genç çiftler oluyor. Bu nedenle bu kesimin, kurtuluşu yurt dışına gitmekte bulmaları ve hayatlarını orada kurmaya çalışmaları son birkaç senenin en çarpıcı ülke gerçeklerinden biri.
Enflasyon ve zaten her geçen yıl artan gelir dağılımındaki eşitsizlik orta sınıfı ezmeye başladığının farkında olacağımız gün, ülkedeki eğitimli kesimin önemli bir bölümünü yurt dışında bulacağız. Bunu ülke yöneticileri dert ediniyor mu, işte bütün mesele bu…
***
Türkiye’de TUİK’in bu hafta açıkladığı araştırma sonuçlarına göre, ülkedeki en zengin yüzde 20’lik kesim, milli gelirin yüzde 49,8’ini alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,8’ini alabiliyor. Bu oranlar her sene zenginlerin lehine büyüyor.
Bu dengesizlik yetmezmiş gibi, gelir dağılımı her geçen sene en zengin yüzde 10’luk kesimin lehine gelişiyor.2014-2022 döneminde en üst gelir grubundaki yüzde 10’luk kesimin toplam gelirden aldığı pay 3,8 puan artarken diğer dilimlerin payı haliyle azalmış durumda. Buna göre nüfusun yüzde 10’u daha da zenginleşirken yüzde 90’ı daha da yoksullaşmış ve yoksullaşmaya devam etmekte.
Gelir dağılımındaki eşitsizliğin her geçen sene daha da artmasının toplumsal sorunlara yol açacağını öngörmek için pek de kahin olmaya gerek yok.
Vergisel meselelerden dolayı aslında yüzde 10’luk kesimin gelirinin açıklanandan daha yüksek olduğu varsayımı da söz konusu olduğuna göre adaletsizliğin rakamları muhtemelen daha yüksek.
Kimi zaman lokantaların ve otellerin dolu olmasının, ekonomik sıkıntı olmadığının göstergesi olarak iddia edenler, bunun bu yüzde 10’luk kesimin sonsuz ve sorunsuz harcama iştahının ve yeteneğinin sonucu olduğunu görmek istemiyorlar. Geri kalan yüzde 80-90’lar ise ancak ayakta durmaya çalışıyor.
***
Gelir artışı dengesizliğinin dünyanın her bir yerinde olduğu bilinen bir gerçek. Küreselleşmenin ve teknolojik gelişmelerin, musluğun başında oturanlara geride kalanlara oranla daha çok fayda getirdiği kaçınılmaz bir gerçek. Gelir adaletsizliğinin kapitalizmin azgın kapitalizme dönüşmesinden ileri geldiğini yıllardır ileri süren Fransız iktisatçı Thomas Piketty, daha büyük toplumsal ve siyasi krizler çıkmadan bu adaletsizliği önlemenin yolunu arıyor. En zenginlere daha yüksek vergi ve hatta varlık vergisi uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu her vesilede dile getiriyor. Buradan gelecek artı fonların alt kademelerin hayatlarını bir nebze iyileştirecek düzenlemeler için kullanılmasını talep ediyor. Ancak kimi sağcı iktisatçılar ise ısrarla dünyada gelir adaletsizliğinin artışının pek olmadığını iddia ederek Piketty’ye karşı çıkıyorlar. MİT İktisat Profesörü Daron Acemoğlu ise, Piketty’ye katılarak, “II. Dünya Savaşı sonrası nüfusun bütün kesimlerin ekonomik büyümeden ciddi yarar sağladığı 35 yılın ardından refahın paylaşıldığı yapı çözülmeye başladı. Piyasa ekonomisi kendi teşvik ettiği küreselleşme ve teknolojiyle birlikte iyi çalışmıyor ve büyük bir eşitsizlik yaratıyor” diyor.
Piketty ve Acemoğlu haklılar. Tüm dünyada görülen küreselleşme ve göçmen karşıtı eylemler adaletsizliğin dışında gelecek korkusundan da kaynaklanıyor. Korkunun nedeni göreceli olarak azalan gelirler ve işini kaybetme olasılığı. Oysaki yüzde 10’luk kesim hiç bunları hissetmiyor ve ‘dolce vita’ya devam ediyor.
***
Gelir adaletsizliğinin artışı, ahlaki sorunları da beraberinde getirdiği taksi şoförünün itirafından görülmekte. Sistem içinde ezilmeye başladığını hisseden birey etik dışı eylemlere başvurmayı ‘yeni normal’ olarak görüyor. Aksi takdirde yok olup gidecek.
Ormanda hayatta kalmak için tehlikeyi anında bertaraf etmek isteyen refleks şimdi şehirlerde varoluşsal yeni normal bir davranış biçimi yaratmaya başlamış…
İnsanlık savrulmaya ve çözülmeye başlamış durumda.
Yıllardır, ‘tehlikenin farkında mısınız’ı sormaktan dillerde tüy bitti.